|
KARL MARX
1844 ELYAZMALARI
Ekonomi Politik ve Felsefe
SUNUŞ
E. BOTTIGELLI
Marx'ın 1844 yılında Paris'te
kaleme aldığı Elyazmaları kadar didiklenmiş, öylesine çeşitli yorumlara
konu olmuş, öylesine tartışmalara yolaçmış bir metin, ender bulunur. Bu
metinde ya Marx'ın düşüncesinin özü görülmek istenmiş, ya da olgunluk
yapıtları ile çeliştiği için önemi yadsınmıştır. Polemikler daha kesin
metin düzenlenmeden önce başlamıştır. Daha Landshut ve Mayer tarafından
yayınlanır yayınlanmaz, henüz okuma yanlışlıkları ile dolu ve kısmi bir
metin sözkonusu olduğu halde, Elyazmaları çeşitli yorumlara yolaçmıştır. O
günden bugüne, başka yayınlar da yapıldı. Bununla birlikte, Moskova'daki
Marksizm-Leninizm Enstitüsü, daha bu yıl bile [1962] okuma yanlışlıklarını
düzeltiyordu ve eğer kesin metin düzenlendiyse, bu iş daha yeni oldu.
Gene de kamuoyu tarafından
pek tanınmayan bu yapıt yöresinde tüm bir yayın etkinliği gelişmekten geri
kalmadı. Ve bu metin yorumları, Marx'ın metni üzerine gerçekten eğilmekten
çok, siyasal ya da ideolojik konumları savunma kaygısını taşıyordu. Bunlar
arasında üç eğilim ayırdedilebilir. Tüm bir yorumlamalar dizisi, kabaca
sosyal-demokrat başlığı altında toplanabilir. Burada, Landshut ve Mayer
tarafından kendi önsözlerinde savunulmuş bulunan tezleri benimseyerek,
Elyazmaları'nda tepeden tırnağa aktörel (éthique) bir düşüncenin
dışavurumunu gören yorumlayıcılar sözkonusudur. Bu yorumlara göre Marx, bu
metinde insanın kapitalist rejimdeki durumu karşısında duyduğu tiksintiyi,
felsefi bir biçim altında dile getirmiştir. Düşüncesinin gerçek temeli,
daha sonraki yapıtların bu sağtörel (moral) ülküyü iktisat ya da siyaset
dilinde aslına azçok uygun bir biçimde dile getirmekten başka bir şey
yapmadıkları bu başkaldırmanın ta kendisidir. Bu eğilimin erekleri açık.
Bu eğilim, genç Marx'ın düşüncesini sorgulamaktan çok, onun devrimci
sivriliğini köreltmeyi ve öğretinin özüne bağlı kalarak toplumu değiştirme
işinde ondan yararlanan marksist-leninistlerin saygınlığını azaltmayı
gözetiyor.
Entelektüel kökenleri çok
değişik olmasına karşın, Marx'ın düşüncelerinin özünü, onun idealizme
doğru çekilmesini sağlayacak bir insancılıkta (humanisme) gören tüm bir
yazarlar dizisinde de benzer bir konumun görülmesi oldukça ilginç. Bu
yazarlar arasında tanrıbilimcilere, varoluşçulara, yeni-tomasçılara
raslanır. Bunların ortak kaygısı, bir insan doğa ve görevi görüşünün
yönlendirdiği genç Marx'ın bu düşüncesinin doğruluğunu göstermek ve onu
bu düşüncenin daha sonraki "bozulma"sının karşısına çıkarmaktır. Kuşkusuz
bu insan doğası, yazarına göre azçok tanrısal olmakla birlikte, kendini
tarih içinde hapsettirmeyi kabul etmeyen ve bunun sonucu ütopya kokan bir
sağtörel (moral) ülküyle de özdeşleşir.
Yorumcular arasında ikinci
bir eğilim gösterilebilir. Bu eğilim, 1844 Elyazmaları'nın iktisadi ve
toplumsal içeriğine gözyumarak, Marx'ın düşüncesinin felsefi niteliğini
vurgulamaya dayanan eğilimdir. Onların gözünde özsel olan, Hegel
eleştirisi ve yabancılaşma kuramıdır. Ancak bu eğilimde de ya genç Marx'ın
gerçek felsefi düşüncesini onun olgunlaşmış ve iktisadi düşüncesi
karşısına çıkarmak sözkonusudur, ya da onu büyük klasik (ve idealist)
felsefe akımı ile bütünleştirmek ve marksizmin devrimci değerini üstü
örtük bir biçimde yadsımak.
Sınıflamamız elbette oldukça
kaba ve kestirme. Gerçek daha karmaşıktır ve bir çok geçişler, bu iki öbek
yazarı bir öbekten öbürüne geçirir. Düşüncelerinin ayırtıları çoğu kez
belirsizdir, bazı yönler onları birbirlerine yaklaştırırken, başka bazı
yönler onları birbirinden ayırır. Ama genel olarak, ister Elyazmaları'nın
Kapital'i öncelediğini, ister Marx'ın felsefi düşüncesi ile iktisadi ya da
siyasal yapıtları arasında tam bir kopuntu olduğunu kabul etsinler, hepsi
de 1844 yapıtını bir doruk saymada birleşir ve bu işi de Marx'ı, siyasal
ve toplumsal eylem çukurlarına inmek üzere bu felsefi yükseklikleri
bırakarak, düşmüş olmakla kınamadıkları zaman yaparlar. Ama ne olursa
olsun komünistleri ustalarının düşüncesine bağlı kalmamış olmakla
suçlamaktan da vazgeçmezler.
Bu yorumlamalar karşısında
marksist-leninistler, uzun süre sessiz kalmışlardır. Ya genç Marx'ın
yapıtlarına yanaşmayı göze alamadıkları, ya da o yapıtları ikincil
saydıkları söylenebilirdi. Eğer bu yapıtlar olmaksızın açılmış bir
tartışmaya katıldıkları oluyorduysa, bu işi sosyal-demokrat ya da burjuva
değşirmeleri (falsifications, tahrifat) ortaya koymak için yapıyorlar, ama
1844 Elyazmaları'nın içeriği üzerine gerçekten eğilmiyorlardı. Marksist
kuramın birliğini tüm güçleri ile savunuyorlardı ama kanımızca bu kuramın
oluşmasının ilk evrelerine karşı yeterince dikkatli değildiler. Dünyanın
dönüşümünde böylesine bir rol oynamış ve oynamakta olan bir düşüncenin
ilkin geliştirilmiş ve kesin biçimlerinin tanıtılmasının zorunluluğu
açıktır. Bu konuda marksist-leninistler, görevlerini yüzakı ile yerine
getirmişlerdir. Ama Marx'ın öğretisi şimdi, oluşumunu özenle irdelemeyi ve
gençlik yapıtlarına gerçekten yanaşmayı kaçınılmaz bir görev durumuna
getirecek derecede yayılmış ve savunulmuş bir durumdadır.
Birbirlerine ne kadar karşıt
olurlarsa olsunlar ve marksizmin savunu ve açıklanmasına ne kadar eşitsiz
bir biçimde katkıda bulunurlarsa bulunsunlar, bu yorumlamaların gene de
ortak bir yöntem yanlışlıkları var: Elyazmaları'nı kendi bağlamı içinde
değil ama Marx'ın düşüncesinin belli bir anlayışına göre değerlendirmeye
dayanan yöntem yanlışı. Ya Kapital kendilerini Elyazmaları'nda dile
getirdikleri söylenen sözde sağtörel konumlara indirgenmek, ya da
Elyazmaları'nda Kapital'in öncüllerinden başka bir şey görmemek
istenmiştir. Her iki durumda da Marx'ın düşüncesinin gidişi bir yana
bırakılıyordu. Sanki bu düşünce, kendi temel değişmezleri ile birlikte
birdenbire verilmiş, ya da çelişkiler diyalektiğinden kaçarak gelişmişti.
Bu, Elyazmaları'na sağlam bir yanaşma biçimi değildi ve bu metni iyice
değerlendirmek için kuşkusuz başka bir yöntemi benimsemek gerekiyordu.
Ancak şu son yıllardadır ki bu metnin ortaya çıkardığı sorunlar üzerine
eğilindi ve Marx'ın düşüncesinin bu oluşma aşaması daha yakından
incelenmeye çalışıldı.
Bir yapıt ne kadar dâhice
olursa olsun, her zaman belirli bir ölçüde doğduğu çağın düşünce
akımlarına göre belirlenir. 1844 Elyazmaları da çağının izini taşır ve
40'lı yılların ideolojik savaşımları içinde yer alır. Feuerbach ya da
Moses Hess, ona kendilerince bir katkıda bulunmuşlardır. Marx'ın kişisel
yaratı payının ne olduğunu bulup çıkarmadan önce, demek ki bu hava içine
yerleşmek gerekiyor.
1844 yılında yazılan
Elyazmaları, ancak Marx'ın düşüncesinin bir evresi olarak düşünülebilir.
Henüz onun yetişme döneminde yer alır. Gerçi bu metinde, sonradan gelişmiş
olarak görülecek öğeler tohum halinde bulunur, ama bunlarla birlikte
geçmişin her türlü kalıntıları da bulunur. Demek ki doğru bir
değerlendirmeye varmak için, 44 Elyazmaları'nı genç Marx'ın düşünce
devinimi içine yerleştirmek ve gerçek yerini belirlemeye çalışmak, zorunlu
bir şeydir.
Son olarak bu metin, çoğu kez
oldukça karanlık, tamamlanmamış bir yapıttır ve eğer tüm önemi
değerlendirilip sınırları çizilmek isteniyorsa, onu aydınlatmak, temel
kavramlarını açıklamak gerekir.
[...]
1844 ELYAZMALARI
EKONOMİ POLİTİK VE FELSEFE
GENEL ÖZELLİK
1844 Elyazmaları, karşımıza
bitmiş bir yapıt olarak çıkmaz. Her şeyden önce bu yapıt, elimizde
bütünlüğü içinde bulunmaz. Elyazmalardan biri ya da hiç olmazsa çok büyük
bir bölümü yitip gitmiştir. Sonra, sonuçsuz biter ve yazılması, kuşkusuz
dış nedenlerden ötürü kesintiye uğramıştır. Son olarak, çeşitli bölümler
bağdaşıklıktan yoksundurlar. Birinci elyazması, çok büyük bir bölümü
bakımından, iktisadi okumaların bireşiminden başka bir şey değildir; oysa
yabancılaşmış emek üzerindeki açındırmadan başlayarak, Hegel felsefesinin
bir eleştirisine varmak üzere Marx, kendi görüşlerini hazırlar. Öyleyse,
bir plana göre kaleme alınmış bir yapıttan çok, bir düşünce (méditation)
metni sözkonusudur. Şimdi kitabın başına konan önsöz, ancak üçüncü
elyazmasında, yani Marx bazı sorunları aydınlığa çıkarmış gibi göründüğü
bir uğrakta bulunur. Öyleyse bu elyazmalarını tam bir yapıt durumuna
getirip yayınlamayı, ancak yazma işinin sonlarına doğru düşünmüş olabilir.
Ama her ne kadar bitmiş bir
yapıt oluşturmazsa da, elyazmaları bir dizi gelişigüzel notlar da
değildir. Örneğin açıklamanın bağlantısızlığının doğru bir gelişme
kurulmasına izin vermediği söylenmiştir. Kuşkusuz, yitik bölüm bir soru
işareti koyar. Ama elyazmalarının tümü gene de bir bütün oluşturmaktan
geri kalmaz, Marx'ın düşünce mantığı olan bir iç mantığa göre gelişir.
Çıkış noktası, ekonomi
politiktir; Marx, ekonomi politiğin özsel kavramlarını çözümler ve ona bu
bilimin temel kusuru olarak görünen şeye varır: Bu bilim, emekteki
yabancılaşmayı görmemiştir. Düşüncelerinin dizisi, bu ilk sonuca göre
düzenlenir. Yitik bölümde, kuşkusuz ekonomi politik kategorilerini yeniden
ele alıyor ve onları yabancılaşmış emeğe göre çözümlüyordu. Daha sonraki
açıklamalar bu temel düşün yöresinde ve özellikle yabancılaşmaya son
verecek gerçek araç olacak özel mülkiyetin kaldırılması fikri yöresinde
sıralanırlar. Ama tüm komünist kuramlar, bu kaldırmadan yana olduklarını
söyler. Marx, onları eleştirel bir açıdan inceler. Sonra özel mülkiyet
rejimi ile sosyalizmi karşılaştırır ve Hegel felsefesinin, sonunda kendi
öz yönteminin ana çizgilerini bulup çıkardığı bir eleştirisi ile bitirir.
Demek ki bu bölümlerin
dizilmesinde bir iç mantık var. Kuşkusuz bu geri dönüşleri, yinelemeleri,
yalıtık açındırmaları engellemez. Metnin kendisi, sıralanması içinde,
burada Marx'ın kendi öz düşüncelerini aydınlığa çıkarmak için bir
girişimin sözkonusu olduğunu yeterince açınlar. Marx, bu vesile ile kendi
öz yöntemini hazırlar, onu başka düşünürlerin yöntemi ile karşılaştırarak
ortaya çıkarır. Ve 1844 Elyazmaları'nın tüm yararını oluşturan şey de,
işte budur. Bu yapıt bir öğretinin sistematik açıklanması değil, kendini
arayan ve kendini bulmak üzere olan bir düşüncenin kaynaşmasıdır.
Çünkü Marx'ın düşüncesi
tamamlanmış bir düşünce değildir. Evrim içindedir, beslenmiş bulunduğu
öğelerden daha yeni kurtulur. Gerçi özgürlük belirtileri eksik değildir,
ama Feuerbach etkisinin henüz çok yakın olduğu sezilir ve ona dayanak
görevi gören güçlü hegelci temelin her an yükseldiği görülür. Bundan
ötürü, özellikle felsefi sözlüğe karşı duyarlı olunmuş ve örneğin, Marx'ın
düşüncelerinin daha şimdiden olgunluk dönemi düşüncelerine çok yakın
oldukları, ama henüz felsefi bir dile sarmalanmış bulundukları
söylenebilmiştir. Bu, biraz üstünkörü bir görüştür. Marx, ekonomi
politiğin irdelenmesi ve eleştirisine yanaştığı zaman, her şeyden önce
filozoftur, filozof olarak düşünür. Düşüncenin özgünlüğü, görüşlerinin
derinliği, gerçi daha sonraki irdelemelerin doğrulamak ya da
zenginleştirmekten başka bir şey yapmayacakları sonuçlara varmasını
sağlarlar. Ama Marx'ın sadece dilinin değil, her şeyden önce düşüncesinin
felsefi olduğundan da kuşku yok.
Elyazmaları'nın bu yönü, onda
her şeyden önce felsefi bir yapıt görülmek istenmesi sonucunu da
vermiştir. Bu, Marx'ın çalışmasını sakatlamak olur. Bu ilkin Marx'ın,
üretim biliminin, yani insanın özgül etkinliğini irdeleyen bilimin
kavramlarını açığa çıkarmak istediğini unutmak olur. Bu, sonra onun,
sorunlara komünist olarak, yani gerçeği dönüştürme iradesi ile yanaştığını
da unutmak olur. Gerçi çalışması, genel olarak Hegel felsefesinin, özel
olarak da Görüngübilim'in bir eleştirisine varır. Ama bu bölüm yapıtın
geri kalanından soyutlanamaz. Eğer yapıtın sonucu bu ise, bu, Marx ekonomi
politiğin somut bir eleştirisine girişmiş bulunduğu için böyledir.
Elyazmaları gerçekte şu ya da bu yönünü soyutlayarak değil, kendi hareketi
içinde değerlendirilmesi gereken zengin, karmaşık bir bütündür.
Eğer Elyazmaları okunması
kolay bir yapıt olsaydı, kuşkusuz daha az yorumlama çatışması olurdu.
Mayalanma içindeki bir düşünceyi saptamak istemek her zaman tehlikelidir.
Bundan ötürü, eksiksiz bir irdelemesini yapmak şöyle dursun, biz birkaç
noktayı aydınlatarak onun anlaşılmasını kolaylaştırmak istiyoruz. İlkin
ekonomi politiğin eleştirisini kendi gerçek düzeyi üzerine koymayı ve
Marx'ın bu eleştiriden hangi sonuçları çıkardığını göstermeyi deneyeceğiz.
Sonra, onun için bir insan görüşünün yavaş yavaş nasıl çıktığını
göstermeye girişeceğiz. Üçüncü olarak yabancılaşma sorununa yanaşacak ve
sonra Hegel felsefesi eleştirisinin temel noktalarını çıkaracağız. Son
olarak, özgünlüğü ve sınırları ile 1844 Elyazmaları'nın Marx'ın düşünce
oluşumu içindeki yerini belirlemeye çalışacağız.
Ama her şeyden önce,
Elyazmaları'nın zaman-dışı bir yapıt olmadığını unutmamak gerekir. Marx
onları yazarken, kendini ideolojik savaşımlara, çok belgin düşünce
akımlarına göre belirler. Kendisi de, üstünkörü anlatmaya çalışmış
bulunduğumuz bütün bir oluşumun ürünüdür. Eğer Marx'ın çabasını
belirlemeye, düşüncesinde özgün olarak doğan şeyleri bulup çıkarmaya
çalışmak istiyorsak, her şeyin, Elyazmaları'nın da bir sonucundan başka
bir şey olmadığı bir iç diyalektik tarafından yönetilmiş bulunduğunu
gözden yitirmemek gerekecektir.
[...]
1844 ELYAZMALARI'NIN
BÜYÜKLÜĞÜ VE SINIRI
Bundan önceki sayfalarda
Marx'ın düşüncesini, kendini Elyazmaları içinde dile getirdiği biçimde,
zamanının büyük düşünceleri ve büyük ideolojik savaşımlarına göre, ana
çizgileri içinde belirlemeye çalıştık. Eksiksiz bir çalışma yaptığımızı
sanmıyoruz ama Karl Marx'ın düşünce özgünlüğünü ortaya çıkarmaya
çalıştığımızı düşünüyoruz. Şimdi bize 1844 Elyazmaları'nı, Marx'ın düşünce
oluşumu içinde tuttuğu yere oturtmak kalıyor.
Marx'ın Fransız-Alman
Yıllıkları içindeki makaleleri, iki ana fikir içeriyordu: İnsanın
kurtuluşu ancak sivil toplumun temelleri köktenci bir biçimde
dönüştürülürlerse olanaklıdır ve bu devrimin aracı da proletaryadır.
Marx'ın Elyazmaları tarafından somutlaştırılmış bulunan daha sonraki
araştırmalarının yönelimini bu fikirler veriyordu. Sivil toplumun temeli
üretim tarafından oluşturulmuştur ve Marx birden ezilen sınıfın görüş
açısında yer alarak, onun irdelenmesine yanaşır. Bu, elbette kesin bir
dönüm noktasıdır ve bu anlamda Elyazmaları, Manifesto'nun yöntembilimsel
hazırlığıdır. Marx, ekonomi politiğin devrimci bir eleştirisine
başlayarak, alanı hazırlar.
Felsefi açıdan yapılmış
bulunan bu eleştirinin sınırlarının ne olduğunu daha önce gösterdik. Bu
eleştirinin büyük değeri, Marx'ı kendisine hegelci felsefenin
yetersizliklerinin anahtarını, yani yabancılaşmış emek anahtarını verecek
temel bir çözümlemeye götürmüş olmasıdır. Bu çözümleme, sözgötürmez bir
biçimde Elyazmaları'nın en önemli parçasıdır. Marx'ın felsefesi ile klasik
felsefe arasındaki ayrılık noktasını oluşturur. Bu çözümleme Marx'ı,
iktisadi düşüncesinin temelinde yatacak özsel bulgulamalara götürecektir.
Ama henüz bu, bu düşüncenin doğrulanması değildir. Tüm bir insan görüşünü
öngerektirir ve sonradan derinleştirilmiş bilimsel irdelemelerin sonucu
olacak olan şeyleri gerçi dâhice bir biçimde önceler ama henüz kesin bir
felsefi akılyürütme sonucundan başka bir şey değildir ve böyle bir
akılyürütme sonucu olarak da soyut bir nitelik taşır. Marx'ın
eleştirisinin devrimci yönüne gözlerini yumdukları için Elyazmaları'nda
onun düşüncesinin aktörel (éthique) bir temelini bulmak istemiş olan bütün
metin yorumcuları, yapıtın işte bu yönünden yararlanmışlardır. Yapıtın bu
"kuramsal" yönünü yadsımak boşuna olur. Gene de Marx'ın yabancılaşmış emek
kavramı yerine, kapitalist rejimdeki emeğin ayrıntılı bir çözümlemesini
geçireceğini ve temel olarak oldukça belirsiz bir nitelik taşıyan
yabancılaşmış emek fikrini değil, bu çözümlemeyi alacağını göstermek
gerekir.
Ekonomi politiğin eleştirisi
her ne kadar bir ilke eleştirisiyse de, gene de bu bilimin kendi çerçevesi
içinde yapılır. Marx, henüz birçok burjuva iktisat kategorisini oldukları
gibi benimser. Gerçi onda tarihsel biçimlerin tarihsellik duyusu daha
şimdiden vardır ve insanlığın iki karşıt sınıf biçimindeki bölünmesini
daha şimdiden bu evrimin sonucu olarak görür. Ama bir toplumsal rejimden
bir başkasına geçişe yolaçan şey, gene hegelci bir fikir olan çelişkilerin
gelişmesi fikridir. İçlerine alabilecekleri şeyi geliştirdikten sonra
geçersiz duruma gelen üretim ilişkileri kavramı, henüz Marx'ta yoktur.
Aynı biçimde, sınıflar kavramı her ne kadar açıkça belirmişse de sınıflar
savaşımı tarihin itici gücü olarak henüz açıkça tanınmamıştır. Gerçi
Elyazmaları komünizme geçişi ve özellikle ona bilimsel bir temel verme
girişimini, Yıllıklar'ın Hegel'in hukuk felsefesi üzerindeki makalesinden
çok daha belirtik bir biçimde gösterir. Bu nokta üzerinde, Marx'ın
yönelimi kesindir. Ama Manifesto'nun düşünce girişimi çok daha sağlam bir
biçimde desteklenmiş olacaktır.
1844 Elyazmaları'nın temel
kavramı, sözgötürmez bir biçimde yabancılaşma kavramıdır. Bunun içerik
bakımından zengin felsefi bir kavram olduğundan kuşku yok ve onu tüm
modern felsefenin temel kavramı durumuna getirmekten de geri
kalınmamıştır. Gene de bu kavramın Marx'ın sözlüğünden çabucak yokolduğunu
göstermek gerekir. Bu kavram varlığını, gerçekten, Marx'ın genç-hegelciler
ile "hesaplaştığı" yapıtlarda, yani Kutsal Aile ile Alman İdeolojisi'nde
sürdürür. Bu kavram, Marx için o çağda ve ona vermiş bulunduğu
belirlenimlerle birlikte, bir savaş silahı ya da daha doğrusu hasımdan
aldığı ve ona karşı döndürdüğü bir kanıttır. Sol-hegelciliğe karşı savaşım
bir kez bittikten sonra yabancılaşma deyimi, bildiğimize göre bir kez daha
ancak Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'nın 1857 yılında yazılmış
bulunan "Giriş"inde görünür. Bu girişin, Marx'ın düşüncesini hegelci dilde
açıkladığı son metin olduğunu söyleme olanağını bulmuştuk. Bu giriş
Marx'ın, sözcüğün klasik anlamında filozof olarak akılyürüttüğü son
metindir. Onu yayınlamaktan vazgeçmiş ve onun yerine ünlü "Önsöz"ünü
geçirmiş bulunması, belli bir felsefi akılyürütme biçiminin, ona artık
ereklerine uygun düşmez gibi göründüğünü gösterir.
Bu, yabancılaşma terimi her
ne kadar ortadan kalktıysa da, kavramın içeriğinin varlığını sürdürmediği
anlamına mı gelir? Marx Kapital'de meta tapıncakçılığından (fétichisme)
sözettiği zaman, aynı fikir karşısında bulunduğumuz kesindir. Böylesine
zengin bir kavramın, onun için tüm geçerliğini yitirmiş bulunması
şaşırtıcı olurdu. Bu kavram, onun Hegel felsefesindeki çelişkilerin
üstesinden gelmesini sağladıktan ve onu önemli bulguların yolu üzerine
koyduktan sonra da, meyvelerini vermekte devam eder. Hatta biz Marx'ın,
faiz getiren sermayeyi "kapitalist ilişkinin yabancılaşmış biçimi" olarak
adlandırdığı Kapital'in 3. kitabının [cildinin] XXIV. bölümünde, bu
kavramın içeriğini yeniden ele almış bulunduğu kanısındayız. Bu kavram,
Marx'ın kafasında temel bir kavram olarak kalmıştır; ama bilimsel
çözümlemeleri, eninde sonunda soyut bir kavramın kullanılmasından
vazgeçmesi için yeterince inandırıcı idiler ve Marx da bu kavramı
"praksis" kavramı ile değiştirmiştir.
Yöntembilimsel düzeyde 1844
Elyazmaları, Marx'ın düşüncesine sözgötürmez bir ilerleme kazandırır.
Marx, Hegel diyalektiğine karşı savaşımında, materyalist diyalektiği somut
olarak uygular. Bu, düşüncesinde de kesin bir dönüm noktası oluşturacak ve
yönteminin değişmezlerinden (constantes) biri olarak kalacaktır. Ama bu
materyalist diyalektik, henüz geliştirilmiş diyalektik materyalizm
değildir. Hiçbir kuramsal yöntem tanımı yoktur. Bu tanım çok daha sonra ve
Engels'in kaleminden gelecektir. İlk olarak Elyazmaları'nda, doğanın
diyalektiğinin olmadığını belirtelim. Ve bu, anlaşılması güç bir şey
değil. Doğadaki diyalektik fikri, gerçekte çok daha sonra, siyasal
savaşımlar, hatta sadece günlük kaygılar Marx ve Engels'e, doğa bilimleri
alanının bilançosunu çıkarmak için yeterince zaman bırakacağı zaman ortaya
çıkacaktır. Ayrıca, Elyazmaları'nda egemen olan arı felsefi akılyürütme
ile yetinerek, daha yeni hazırlanmış bir yöntemin bu genişletilmesine
girişmek, Marx tarafından ne eğitimine, ne de doğasına uyan bir girişim
olurdu.
Büründüğü biçim içinde bu
materyalist diyalektik iki öğe tarafından belirlenmiştir: Önce idealist
diyalektiğe karşı savaşım içinde tanımlanır, sonra da hegelci sistemde ilk
büyük gediği açmış bulunan düşüncelerle beslenir. Feuerbach düşüncesinin
Marx tarafından aşılmasını daha Elyazmaları'nda belirleyen şeyleri, daha
önce belirttik. Ama bu, bunların foyerbahçı bir sözlüğe bürünmelerini
engellemez. Hatta Marx'ın insancılığı her ne kadar Feuerbach
insanbiliminden (anthropologie) temelden ayrılırsa da, diyalektiğin
yöneliminde belirleyici olan şey, insan görüşüdür. Gerçi bu yönelim tüm
hareketinde materyalisttir ama Marx'ın kafasında materyalizm temeline
dayanmaz. Bundan ötürü şöyle yazabilir: "Burada tutarlı doğalcılık ya da
insancılığın idealizmden olduğu kadar materyalizmden de ayrıldığını ve
aynı zamanda onların, onları birleştiren doğrulukları olduğunu görüyoruz."
Hegel felsefesinin eleştirisinde uyguladığı materyalizm her ne kadar
nesnel olarak kendini hiçbir yanılsamaya kaptırmayan ve burjuvazinin
yalanlaştırmalarını (mystifications) ortaya çıkaran proletaryanın felsefi
konumuna karşılık düşerse de bu materyalizm henüz Marx için, doğrusunu
söylemek gerekirse bir daha onu Elyazmaları'nda tanımladığı terimlerle ele
almayacağı bir insancılık adına aşılması gereken bir görüştür.
1844'te Marx'ın düşüncesi,
demek ki henüz kesin biçiminden uzaktadır. Ve Elyazmaları, tamamlanmış bir
düşüncenin dışavurumu olmaktan çok henüz birçok konuda kendini arayan bir
düşünce durulaştırılmasının tanığıdır. Marx, anlaşıldığına göre
yayınlamayı düşünmüş olmasına karşın, elyazmalarına daha geliştirilmiş bir
biçim verme gereksinmesini duymamıştır. Dikey bir çizgi ile üstü çizilmiş
birçok parçaya bakılırsa, bu elyazmalarına başvurmuş olmasından kuşku
duyulamaz. Gerçekten, masasının gözlerinde kalmış elyazmalarındaki fikir
ya da parçalardan yararlandığı zaman böyle yapma alışkanlığı vardı.
Öyleyse bu elyazmalarını, ne ise o olarak almalı. Elbette dâhice ve
sosyalizmin bir gerçeklik durumuna gelmiş bulunduğu sırada üzerinde
verimli bir biçimde düşünebileceğimiz bir yapıt. Ama her şeyden önce,
birçok bakımdan kendini bulmuş bulunan bir düşüncenin, içinde kendini
durulaştırmaya çalıştığı bir metin.
E. BOTTIGELLI
15 Ocak 1962 |