KARL MARX
Demokrİtos İle
Epİkuros'un Doğa Felsefelerİ
ÖNSÖZ
KARL MARX
Bu inceleme, eğer ilk amacı bu doktora tezi olmasaydı,
bir yandan daha sıkı sıkıya bilimsel, bir yandan da, birçok
kanıtlamalarında daha bilgiçlikten uzak bir biçim taşıyabilirdi. Ancak,
dış nedenlerden ötürü kitabı bu biçimde baskıya vermek zorunda kaldım.
Ayrıca şu da var ki bu kitapta, şimdiye değin Yunan felsefesinde
çözülmemiş kalan bir problemi çözdüğüm kanısındayım.
Uzmanlar bilirler ki bu incelemenin konusuna ilişkin
olarak ortada, en ufak ölçüde bile işe yarayabilecek ön araştırma
yoktur. Günümüze değin, bu konuda hep Cicero ile Plutarkhos'un
geveledikleri gevelenip durmuştur. Epikuros'u, Kilise Babalarının ve
bütün Ortaçağın —bu gerçekleşmiş akıldışılık döneminin— üzerine koyduğu
yasaktan kurtaran Gassendi, açıklamalarında yalnız bir tek ilginç öğe
ortaya koyar. Kendi Katolik vicdanını pagan [putatapar] bilgisine,
Epikuros'u da Kiliseye uydurmaya çalışır ki bu, boşuna harcanmış
çabadır. Böylesi, tıpkı Yunan yosmalarının [Lais] parlak ve serpilmiş
vücudu üzerine bir hıristiyan rahibesinin giysisini giydirmeye kalkışmak
olur. Gassendi, bize Epikuros'un felsefesini öğretebilmekten çok kendisi
Epikuros'tan felsefe öğrenmektedir.
Bu inceleme epikurosçu, stoacı ve kuşkucu felsefe
çevrimini tüm Yunan kurgusal düşüncesi ile ilişkileri içinde ayrıntılı
olarak ortaya koyacağım daha geniş bir yapıta yalnızca bir hazırlık
niteliğinde görülmelidir. Bu incelemenin biçim vb. yönünden taşıdığı
eksiklikler, sözkonusu ikinci yapıtta giderilmiş olacaktır.
Gerçi Hegel, yukarıda anılan sistemlerin genel
görünümlerini bütünü bakımından doğru olarak tanımlamıştır. Ama onun
felsefe tarihinin —ki felsefe tarihi genel olarak ancak bu yapıtla
başlamış sayılabilir— o hayranlık uyandırıcı büyük ve cesur planı
içinde, hem ayrıntılara girme olanağı yoktu, hem de, dev düşünürün en
üstün biçimde kurgusal düşünce adını verdiği şeyle ilgili görüşü, bu
sistemlerin Yunan felsefe tarihi için ve genellikle Yunan düşünüşü için
taşıdığı büyük önemi görüp kabul etmesine engel olmuştu. Bu sistemler,
Yunan felsefesinin doğru tarihi için birer anahtardır. Bunların Yunan
yaşamı ile bağlantısını gösteren daha derin bir açıklama, dostum
Köppen'in Friedrich der Grosse und seine Widersacher adlı denemesinde
bulunabilir.
İncelemeye, Epikuros'un tanrıbilimine karşı Plutarkhos'un
yönelttiği polemiğin bir eleştirisini eklememin nedeni, bu polemiğin hiç
de tek kalmış bir örnek olmayıp, daha çok, bir türün temsilcisi
olmasıdır, çünkü bu polemik, tanrıbilimci kafanın felsefeyle bağıntısını
kendi başına en belirgin biçimde ortaya koymaktadır.
Eleştiri, birçok konular yanında, Plutarkhos'un,
felsefeyi din mahkemesi önüne çıkardığı zamanki görüşünün genel
yanlışlığına değinmemektedir. Bu konuda, her türlü kanıtlama yerine
geçmek üzere, David Hume'un şu sözünü anmak yeterli olacaktır:
"... Egemen otoritesinin her yerde tanınması gereken
felsefeyi, her fırsatta, çıkardığı sonuçlar için özür dilemek ve
kendisine kırılabilecek her tikel sanat ve bilim karşısında kendini
temize çıkarmak zorunda bırakmak, kuşku yok ki felsefeye karşı bir çeşit
hakarettir. Bu, bir kralı, uyruklarına karşı vatan hainliği etmekle
suçlayıp mahkemeye çıkarmaya benzer."
Felsefe, dünyaya baş eğdiren o alabildiğine özgür
kalbinde bir damla kan devindiği sürece, düşmanlarına Epikuros'un şu
haykırışıyla karşılık vermekten hiçbir zaman usanmayacaktır:
"Dine karşı asıl saygısız kişi, kalabalığın taptığı
tanrıları tanımayan değil, tanrılar hakkında kalabalığın inandığını
onaylayan kişidir."
Felsefe bunu açıkça söyler. Prometheus'un şu itirafı:
"Sözün açığı, ben o tanrılar sürüsünden nefret ediyorum."
onun itirafıdır, insanın özbilincini en yüksek tanrı
olarak tanımayan tüm göksel ve yersel tanrılara karşı onun özdeyişidir.
Onun, başkaca hiçbir özdeyişi olmayacaktır.
Felsefe, kendisinin görünüşte sarsılmış medeni durumuna
sevinen o zavallı mart kedilerine ise, yine, Prometheus'un tanrıların
uşağı Hermes'e verdiği karşılığı vermektedir:
Şunu bil ki şu kötü kaderimi
Senin köleliğine değişmem dünyada.
Zeus Babaya sadık uşak olmaktan
Şu kayanın kulu olmak yeğdir bana.
Prometheus, felsefe takviminde en yüce aziz ve şehittir.
Berlin, Mart 1841 |