KARL MARX


YABANCILAŞMA


 

DERLEYENİN SUNUŞ NOTU

 

BARIŞTA ERDOST

 

Marx'ın "yabancılaşma" ile ilgili metinlerinden hazırlanan bu derleme, okura, Marx'ın Yahudi Sorunu gibi gençlik dönemi ürünlerinden başlayarak Kapital gibi olgunluk dönemi yapıtlarına kadar kronolojik olarak, marksist düşüncenin bu temel kavramının izini sürme olanağı sağlıyor.

Marx, 1843 sonbaharında, bu derlemenin başlangıcında iki kısa bölümle yeralan Yahudi Sorunu'nu ve Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı. Giriş'i yazdığında henüz 25 yaşındaydı. Bu iki yazı 1844 başında Fransız-Alman Yıllıkları'nın ilk ve son sayısında okurla buluştu ama —daha sonra "Yabancılaşmış Emek" başlığıyla anılan yaklaşık 15 sayfalık bir bölümün yanısıra "yabancılaşma" kavramının sık sık yeraldığı— 1844 Elyazmaları (ve Alman İdeolojisi) gibi —Marx'ın geç dönem ürünü olmakla birlikte "yabancılaşma"nın yaygın olarak kullanıldığı— Grundrisse (ve Artı-Değer Teorileri) de Marx'ın sağlığında yayınlanmadı. Oysa Marx'ın bu yapıtları gözardı edilirse, "yabancılaşma"nın ya birer kez geçtiği (Yahudi Sorunu ve Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı. Giriş), ya dağınık halde bulunduğu (Kutsal Aile), ya da "yabancılaşma" sözcüğünün kullanılmadığı (Kapital, Birinci Cilt, "Metaların Fetişizmi") bölümlerinden yola çıkarak, ne anlamlı bir iz sürme olanağı vardı, ne de yabancılaşma kavramının Marx'ın düşüncesinde taşıdığı önem sağlıklı olarak saptanabilirdi.

Dolayısıyla bu derleme, Marx'ın erken dönem yapıtlarıyla olgunluk dönemi yapıtları arasında, örneğin "yabancılaşma" kavramının Marx'ın gündeminden çıkıp çıkmadığı anlamında, bir süreksizlik, hatta bir kopuş mu olduğu, yoksa Marx'ın 1844 Elyazmaları'nda da Kapital'de de aynı sorunsal içinde kalıp, örneğin "yabancılaşma" analizinden, aynı anlama gelmek üzere "meta fetişizmi"nin eleştirisine doğru açılan, derinleşen bir çizgi üzerinde mi yürüdüğü konusunda, okurun kendi görüşünü oluşturmasına da yardımcı olacak, 1844 Elyazmaları'ndan (1844) Kapital'e (1867) giden yolun ortasında Grundrisse'de (1857), okur, Marx'ın, emek açısından yabancılaşma süreci olarak ortaya çıkan nesneleşme sürecinin kapitalist açısından ötekinin emeğinin [yabancı emeğin] maledinilmesi olarak, yani kapitalist sömürü olarak ortaya çıkışının yetkin bir analizini verdiğini görebilecektir.

Bu konuda bir bütünlük sağlayabilmek için, Kapital'den (Üçüncü Ciltten) "faizin fetiş karakteri" ile ilgili pasajlar da bu derlemeye alındı. Ensonu, yabancılaşmanın aşılması, toplumsal olarak ortadan kaldırılması bağlamında işbölümü ve özel mülkiyet ile ilgili parçalar Alman İdeolojisi'nden, yabancılaşmayla parçalanan insanın "kendi bütünlüğünü üretmesi"nin önkoşulu olarak zorunluluk aleminin sınırlanması ve özgürlük aleminin genişletilmesi ile ilgili pasajlar da Kapital Üçüncü Ciltten alınarak, Marx'ın yabancılaşma kuramının özsel öğelerinin olabildiğince eksiksiz bir sunuluşu sağlanmaya çalışıldı.

*

İnsanın, kayıtsız ve hatta düşman bir evrende kendi başına, yalnız olduğu anlamında yabancılaşma, nerdeyse tüm insan ve toplum bilimlerinde, felsefede ve edebiyatta, iki yüzyıldır önemli bir tema olmakla birlikte, yabancılaşma kavramını ilk kez felsefi bir kavram haline getiren Hegel'dir. Hegel'de bilişsel bir durum olarak analiz edilen yabancılaşma, yabancı doğayı, kendi oluşunun bir uğrağı olarak koyan Mutlak Tinin kendine özgü etkinliğidir. Aslında, doğa, özne ve nesnenin özdeşliği olan Tinin kendine dönüş aşamasından başka bir şey olmadığından, Hegel'de yabancılaşma, kendi içinde, kendi ortadan kaldırılışını içerir. Yabancılaşma öteki varlıktır, bilincin ve özbilincin, nesnenin ve öznenin karşıtlığıdır. Dolayısıyla yabancılaşmanın aşılması gereken özü, insan-varlığın, kendisi tarafından, Tinden ayrı olarak, nesneleştirilmesidir. Hegel'in köle-efendi meselinde emek belirleyici bir rol oynamakla birlikte —Marx, Hegel'in "emeğin özünü kavradığını" söyleyecektir—, yalnızca emek değil, öteki özbilinç biçimleriyle birlikte köle-efendi durumu da, Hegel'in, zihnin ve nesnesinin, ya da Tinin ve doğanın özdeş olacağı sonal ereği sergilemesine yarayan (tarihsel olması gerekmeyen) aşamalardır. Yabancılaşmış nesne bilinçten başka bir şey olmadığından, kendine-yabancılaşmış öz (Hiçlik), Oluş tarafından yadsınır — yadsımanın yadsınması.

Marx'ın 1844 Elyazmaları'nda hesaplaştığı hegelci yabancılaşma kavramı anahatlarıyla böyle özetlenebilir. Marx'tan önce, yabancılaşma kavramını felsefi olarak işlemiş öteki düşünür Feuerbach'tır. Feuerbach, Hegel'in, doğanın Mutlak Tinin kendisine yabancılaşmış biçimi olduğu görüşüne karşı çıkarak, insanın kendine yabancılaşmış Tanrı değil, Tanrının kendine yabancılaşmış insan olduğunu ileri sürer. Feuerbach'ın dinsel yabancılaşma kuramına göre insan Tanrıyı yaratarak, kendi özünü nesneleştirir, kendine yabancılaşır. İnsan, yaratıp yüce varlık haline getirdiği Tanrı imgesinin kölesi olur, üretilen üretene egemen olur, yaratılan yaratıcı olur.

Marx, Hegel'i nesneleşme ile yabancılaşmayı özdeşlediği ve insanın yabancılaşmasını onun bilincinin yabancılaşması olarak gördüğü için, Feuerbach'ı da, dinsel yabancılaşma birçok yabancılaşma biçiminden yalnızca biri olduğu için eleştirir. Marx'ın bu derlemede yeralan metinlerine giriş niteliğinde olmak üzere kısaca bir yabancılaşma tanımı yapmak gerekirse, yabancılaşma, insanı, kendi etkinliğinin ürünlerine, üretken etkinliğinin kendisine, içinde yaşadığı doğaya, kendine, kendi özsel doğasına, insanlığına, öteki insanlara yabancılaştıran eylemdir. Marx, yabancılaşmayı nesneleşmeden ayırdetmiş ve özgül toplumsal koşulların bir sonucu olarak (yani soyut bir insan durumu olmayarak) ele almıştır. İşçinin ürününe yabancılaşması yalnızca emeğinin bir nesne haline gelmesi, bir dışsal varoluş kazanması anlamına gelmez, ama onun dışında bağımsız olarak, ona yabancı bir şey olarak varolması ve onun karşısına bir güç olarak çıkması anlamına da gelir. Bu yüzden Marx'a göre, Hegel, emeğin yalnızca pozitif yanını görmekte, negatif yanını görmemektedir. "İşçi nesneye yaşamını koyar, ama o zaman yaşamı artık kendisinin değil, nesnenindir." "Emek us üretir — ama işçi için budalalık, aptallık üretir." Bu, tarihsel gelişmenin belirli bir aşamasının sonucu olarak böyledir. Yabancılaşma en yüksek biçimine kapitalizmde ulaşır, çünkü kapitalizm, emeğin, nesnel koşullarından kopuşunun doruğudur. İnsanın amacının üretim, üretimin amacının da servet olduğu bu modern dünya, bu nedenle, üretimin amacının her zaman insan olduğu antik anlayış karşısında, aşağılık ve bayağı bir durumda görünür. Ama öte yandan kapitalizm, insanlığın büyük çoğunluğunu mülksüzleştirerek ve zenginlik ve kültür dünyasıyla çelişkili hale getirerek, yabancılaşmanın ortadan kaldırılmasının pratik koşullarını da hazırlar.

 

YABANCILAŞMA

İÇİNDEKİLER