DOĞANIN
DİYALEKTİĞİ
AİLENİN, ÖZEL MÜLKİYETİN VE
DEVLETİN KÖKENİ
ANTİ-DÜHRİNG
ÜTOPİK
SOSYALİZM VE BİLİMSEL SOSYALİZM
LUDWIG FEUERBACH VE KLASİK ALMAN
FELSEFESİNİN SONU
TARİHTE ZORUN ROLÜ
KÖYLÜLER SAVAŞI
ALMANYA'DA DEVRİM VE
KARŞI-DEVRİM
İNGİLTERE'DE EMEKÇİ SINIFIN
DURUMU
KONUT SORUNU
BÜRO İLE BARİKAT ARASINDA
KOMÜNİZMİN İLKELERİ
HAKİKİ SOSYALİSTLER
|
FRİEDRİCH ENGELS
BÜRO İLE BARİKAT ARASINDA
Mektuplarda Bir Yaşam
SUNUŞ
K. SCHWANK - L. REIHER
Bismarck'ın Sosyalistler
Yasası nedeniyle anayurdundan sürgün edilen genç bir Alman
sosyal-demokrat, Friedrich Engels'le ilk kez 1880 yılı Kasım ayı
sonlarında Londra'da karşılaştı. Engels'in Regent's Park Caddesi 122
numaradaki evinin birinci katında, parka bakan çalışma odasında "söyleşi
çabucak siyasal bir havaya büründü ve zaman zaman oldukça coşkulu bir
durum aldı. Engels'in, ardında gerçek bir yüce duygululuk ve büyük iyilik
yatan fırtınamsı hırsı kadar, Ren bölgesi halkına özgü neşeli yaşam
sevgisi de kendini bütün çıplaklığıyla açığa vurmaktaydı. Tartışmamızın en
hararetli noktasında sık sık 'İçiniz delikanlı!' diye bağırarak bardağını,
evinden eksik etmediği Bordeaux şarabıyla dolduruyordu. Engels, tam o
günlerde altmış yaşını geride bırakmış olmasına karşın, gerek ruhsal gerek
bedensel dinçliğiyle hepimizi şaşırtmaktaydı. Bu uzun boylu, ince yapılı
adam, Londra'nın upuzun caddelerini sanki hepimizin en genciymişcesine
hızlı adımlarla arşınlardı. Yaptığımız uzun yürüyüşler sırasında ona ayak
uydurmak hiç de kolay olmazdı. Gene de yürüyüş sırasında, şarap içerken
olduğundan daha kolay ayak uyduruyordum ona."*
İşte, devrimci işçi
hareketinin beşiğinde Marx'la omuz omuza yeralan adamın bıraktığı ilk
izlenimler bunlardı. O, dünya tarihinin en önemli savaşım yapıtının,
Komünist Parti Manifestosu'nun yazımına katılmıştı; ve Anti-Dühring — Bay
Eugen Dühring Bilimi Altüst Ediyor yapıtıyla, işçi sınıfının bilimsel
dünya görüşünün ilk kez sistematik bir biçimde ortaya konmasında büyük
emeği vardı. Ne var ki, öyle bir engingönüllülüğe ve örneksel bir
yalınlığa sahipti ki, insan onunla kısa sürede "senli-benli" oluveriyor ve
kendi düşünce ve görüşlerini dökmeye başlıyordu. Hatta insan, onu yalnızca
bir kez ziyaret etmekle kalmayıp, ilişkisini uzun zaman sürdürme şansına
kavuşabilmişse, işte o zaman insan olarak Engels'i tüm canayakın
özellikleriyle gerçekten tanıyabiliyordu. Laura Lafargue'a yazdığı bir
mektupta belirttiği gibi kendisinde "en sevdiği erdem" neşesi, en büyük
zaafı ise "ateşliliğini dizginleyememek".** Engels neşeli bir şarkıcıydı
da, özellikle Demagogenverfolgung [demagog avı] zamanından kalma eski
Burschenlieder [üniversite öğrencilerinin devrimci şarkıları], Krambambuli
şarkısının melodisiyle söylenen Die Wacht am Rhein'ı [Napoléon döneminde
Fransızlara karşı yazılmış olan bir şarkı], Freifrau von
Droste-Vischering'den Vormärz şarkıları [Alman tarihinde, 1815-48
döneminde kilisenin gücüne karşı yazılmış bir şarkı], Schleswig-Holstein
meerumschlungen'den [bölgesel bir direniş şarkısı] ya da Bürgermeister
Tschech und dem dicken König'ten [Belediye başkanı Tschech ve kral ile
krallığa karşı bir şarkı] söylemeyi çok severdi. Manchester'de mobilyalı
bir evde otururken, ev sahibesinin karabasanı olmuştu; günlük temizlik
sırasında masasından tek bir kitap, tek bir kağıt parçası bile
kımıldatılamazdı. Engels çok fazla puro içerdi; Marx'ın ölümünden sonra ev
işlerini yürüten Lenchen Demuth, bu nedenle onu sık sık uyarmak zorunda
kalırdı. Ayrıca ağzının tadını da iyi bilirdi. Frühlingsbowle'siyle
[çeşitli içkilerden hazırlanan geleneksel bahar içkisi] konuklarıyla
geçirdiği akşamları güzelleştirir ve August Bebel onun istakoz salatasını
pek överdi. Wilhelm Liebknecht ona şaka olarak bir "onur sanı" takmıştı:
Avrupa'nın en kaba adamı. O, bunu gülerek kabul etmiş ve daha sonra August
Bebel kendisine bu konuda soru yönelttiğinde ona şunları söylemişti:
"Gerçekten ona yazdığım mektuplarda sık sık kabalaştığım oldu, ama bu
kabalık onun mektuplarının içeriğinden kaynaklanıyordu. Bunu en iyi Marx
bilirdi."* Büyük dostu ve savaşım arkadaşı Karl Marx ona şöyle yazıyordu:
"Sen her zaman benim en yakın dostumsun, umarım ben de senin."** Bu
kısacık tümce onların arasındaki candan ilişkinin en iyi anlatımıdır.
İşte bu adamın yaşamı 28
Kasım 1820'de Ren yöresi tekstil fabrikatörlerinden olan çok tutucu ve
koyu dindar bir ailede başladı. Doğumuyla birlikte gelecekte babasının
işini sürdürmesi gerektiği de kesinleşmişti. O günlerde biri çıkıp da onun
kendini, öncelikle, sömürülen ve köleleştirilen işçi sınıfının
özgürleşmesine, işçileri kapitalizmi ortadan kaldırmak yoluna çekmeye ve
ateist olmaya adayacağına ilişkin bir kehanette bulunsaydı, herhalde ona
"imansız budala" der ve güler geçerlerdi. Ancak baba, daha okul
çağındayken yakınmaya başlamıştı bile: "Friedrich çok hareketli ve kendine
özgü bir çocuk. [...] Bu ana kadar beni mutlu kılan birçok özelliğinin
yanısıra, huzurumu çok kaçıran düşünce ve karakter yoksunluğu da
edindi."*** diye yazıyordu 1835 tarihli bir mektubunda. Gene de genç
Engels, aile içinde aradığı güven ve sevgiyi buldu. Sonraki yıllarda
onlara aykırı gelen bir yaşam anlayışı edinmesine ve farklı bir dünya
görüşüne sahip olmasına karşın, tüm yaşamı boyunca ailesiyle dostça bir
ilişki sürdürdü. Annesine ve kardeşleri içinde kendisine en yakın olan
kızkardeşi Marie'ye yazdığı mektuplarda, hiç bitmeyen bir sevgi
duyumsanır.
Engels, babasını, şirketinin
çıkarlarını her şeyin üstünde tutan "bağnaz ve despot ihtiyar" diye
tanımlardı. Aralarındaki ilk çatışma, liseyi bitirmeden okuldan alınarak,
bir yıl sonra, Bremen'deki Ticaret Odasında eğitime zorlanmasıyla ortaya
çıktı. Engels, kendinde tüccar olmak için en ufak bir eğilim bile
duymuyordu. İstemeye istemeye "ihtiyarının planlarına" boyun eğdiyse de,
farkedilir bir mesleki bilgi edindi. O, iyi bir mal uzmanı olduğu kadar,
yetkin bir muhasebeciydi de ve —babasıyla birlikte gittiği birçok iş
gezisi sayesinde— Avrupa'nın tekstil alanındaki en büyük ticaret
merkezlerini ve pazarlarını tanımıştı.
Engels, tüccarlık mesleğine
karşın, bilime karşı duyduğu açlığı gidermeye uğraştı. Edebiyat okudu,
öykü ve şiir yazdı, tarihsel ve felsefi yapıtları inceledi ve sonunda
1841-42 yıllarında —bir yıllık gönüllü askerliği sırasında, Berlin'de—
üniversitedeki açıköğretime katıldı. Yaşamının sonraki yıllarında, tüm
yaşamı boyunca hiçbir sınava girmemiş olduğunu duyan pek çok kişiyi
şaşırttıysa da, gencecik bir delikanlı olarak bile, o yaşlarda gireceği
herhangi bir sınav için gerekenden çok daha engin bir bilgi birikimine
sahipti. İşte bu nedenle, yirmilik delikanlının makaleleri, Almanya'daki
gazete redaktörleri tarafından seve seve incelenirdi. Daha yirmiiki
yaşındayken, felsefe çevrelerinde dikkat çeken üç kitapçık yayınlamıştı. O
daha yirmibeş yaşında, geçenlerde —125 yıl sonra— UNESCO tarafından emekçi
sınıflarla ilgili sosyolojik araştırmalar dalında örnek olarak
tanımlanarak önerilen bir kitabın yazarıydı.
Dahası da var: Engels
konserleri ve tiyatro oyunlarını büyük bir zevkle izlerdi, Beethoven'in
senfonileri, özellikle Eroica [3. senfoni] ve Schicksalssymphonie [8.
Senfoni] onu büyülerdi. Kızkardeşi Marie'ye 5. Senfoni hakkında şunları
yazıyordu: "Dün gece izlediğim, gerçek bir senfoniydi. [...] İlk bölümdeki
o perişan parçalanmışlık, adagio bölümündeki o keder dolu melankoli ve
yumuşacık aşk ağıtları, ve hele 3. ve 4. bölümdeki özgürlüğün güçlü
delikanlı trombon coşkusu!".* Engels, dengeyi spor ve oyunlarla da bulmaya
çalışırdı. Çok büyük bir zevkle yüzerdi, yirmi yaşındayken övünçle
iletiyordu: "Geçenlerde yüzdüm ve kürek çeken bir herife pabuç toplattım,
bir solukta ırmağı dört kez geçtim ki, bunu Bremen'de benim gibi kolayca
yapabilecek kimse yoktur."** Eskrim ve dans öğrendi. Binicilik en sevdiği
sporlardan biri haline geldi ve çıraklığından altmışbeş yaşına kadar
sürdürdü. Zaman zaman tilki ve sürek avlarına katılırdı ki, bunların ikisi
de büyük beceri ve tam bir beden hakimiyeti gerektirir. 1850'li, 60'lı
yıllarda, sürdürdüğü binicilikteki becerisinden dolayı, Marx onu kutlar,
ama sık sık endişe dolu öğütler vermekten de kendini alamazdı: "Ne olur,
boynunu kıracak atlayışlara kalkışma!"***
Engels'ten sözederken, onun,
işçi sınıfı ve işçi sınıfı hareketi için yaptığı çalışmalarından
sözetmemek, "Engels'in yarısı"nı bile anlatmamak demektir.
İşçilerin eylemlerini ve
yaşamlarını çok canlı bir ilgiyle izledi. Onların çalışmalarına duyduğu
ilgi, yeteneklerine duyduğu güven, yazgılarına duyduğu sorumluluk ilk
yapıtlarında bile yansır; bu yapıtlarında, içinde doğup büyüdüğü ikiyüzlü
sömürücü çevrenin, Wuppertal tipi Pietismus'un hesabını görmüştü. Gerek
kişiliğini gerek yaratıcılığını ve savaşımını karakterize eden
özelliklerden biri, hakları gaspedilenlere ve sömürülenlere sahip çıkmak
oldu.
Engels, eğitimini 1842 yılı
sonundan başlayarak İngiltere'de, kapitalizmin anayurdunda tamamlamanın
yararlı olacağını anlamıştı. Çünkü burjuva toplumun çelişkileri, işçi
sınıfıyla burjuvazi arasındaki uzlaşmaz karşıtlık ve savaşım, orada apaçık
ortaya çıkmaktaydı. O, bu dünya-tarihsel savaşımlarını bir seyirci olarak
kenardan izlemedi, işçilerin yanında etkin olarak yerini aldı.
Engels'in bu yıllardaki
bağlantıları çok yönlüydü: Ünlü ütopik sosyalist Robert Owen'la,
sol-çartist liderlerden Julian Harney ve Ernest Jones'la, Londra'daki
Komünist İşçi Eğitim Birliği ve 1846 sonbaharından itibaren Haklılar
Birliğinin (Bund der Gerechten) yönetiminde bulunan —ki Alman işçi
hareketi tarihi, bu işçi örgütüyle başlamıştır—, tanıdığı "ilk devrimci
proleterler"* Heinrich Bauer, Joseph Moll ve Karl Schapper ile ilişkileri
vardı.
Bu açıdan Marx ile Engels'in
karşılaşmaları raslantı değildir, çünkü her ikisi de çağlarının güncellik
kazanan baş görevlerini kavrayacak ve bunların çözümüne dönük bağımsız
yollar bulabilecek durumdaydı. 1844'te kurulan bu dostluğun güvencesi,
görüşlerindeki büyük örtüşmeydi. Daha sonra: "Antik söylencelerde dostluğu
anlatan etkileyici örnekler vardır." diye yazacaktı Lenin, "Avrupa
proletaryası, kendi biliminin, aralarındaki ilişki, tüm çağların en
etkileyici dostluk söylencelerini gölgede bırakan iki bilge ve savaşçı
tarafından kurulduğunu söyleyebilir."**
Ağustos/Eylül 1844'teki
tarihsel buluşmalarıyla etkinlikleri ayrılmaz bir birlik durumuna geldi.
Bundan böyle işçi sınıfının kurtuluşu savaşımı için silahları birlikte
çattılar. Tüm düşünceler, izlenimler, sorular ve bilgiler karşılıklı
açıklandı, tartışıldı, görüşüldü, kuşkuya düşüldü, savunuldu, yeniden
vazgeçildi ya da onaylandı. Marx, Engels'in bilgisinin evrenselliğine ve
fikirsel esnekliğine hayran olmaktan yorulmadı. Bu, verimli ve yaratıcı
bir birliktelik ve karşılıklı çalışmaydı. Bu nedenle birçok çalışma ve
araştırma için şu ya da bu düşünceyi, şu ya da bu incelemeyi kime borçlu
olduğumuzu belirlemek olanaksızdır.
Bu yaratıcı birliktelik, daha
sonra, 1850'li, 60'lı yıllarda mekansal ayrılıklara karşın, aralıksız
sürmüştür. Engels 1870'e kadar Manchester'de yaşamak zorunda kalmış, Marx
ise Londra'da oturmuştu. 20 yıl boyunca iki dost, kendilerini uğraştıran,
tartışmak zorunda oldukları, hakkında düşünüp taşındıkları her şey için
mektuplarla yetinmek durumunda kaldılar. En küçük günlük kaygılardan en
cüretli düşünce derinliklerine kadar her şey ikisinin mektuplarında
yansımaktadır. Mektuplarda, karşıdaki dostun paylaşacağından emin olarak,
kişisel sorunlar da aktarılmıştır. Bu karşılıklı mektuplaşma içinde
değinilmeyen bir bilim dalı olsun yok gibidir. Felsefe ve doğabilim,
matematik ve teknik, savaş tarihi, dilbilim ve yazın, her şeyden önce de
uluslararası siyaset ve ekonomi politiğin sorunları onların tartışma
konularının başlıcalarıydı. Gene de karşılıklı görüş alışverişlerinin
merkezinde, parti politikasıyla ve Marx'ın kurduğu Uluslararası Emekçiler
Derneğiyle ilgili sorular ve sınıf savaşımının günlük somut sorunları
duruyordu.
Engels, henüz genç olan işçi
hareketinin strateji ve taktiklerini oluşturmaya ve bunları belirlemeye
önem veriyordu. Marx ve Engels, sürekli olarak, kendiliğinden işçi
hareketini devrimci işçi hareketi düzeyine yükseltmeye çalışıyorlardı.
İşçi hareketi 1830'larda oluşmaya başlamıştı ve burjuvazi ve
küçük-burjuvaziden bağımsız bir politikaya ve ideolojiye ulaşma çabasıyla
karakterize oluyordu. Marx ve Engels'in, yorulmak bilmez ve onlarca yıl
süren bir çabayla geliştirdikleri bilimsel dünya görüşü, işçi sınıfına
taşınmalıydı. Bu savaşımın ilk basamağı, dünyanın ilk proleter partisi
olan ve 1847-1852 arasında çalışmalarını sürdürmüş bulunan Komünistler
Birliğinin (Bund der Kommunisten) bünyesindeki etkinliğiydi. Bu Birlik,
sonraki tüm ulusal işçi partilerine ve bugünkü komünist ve işçi
partilerine dek, işçi sınıfının uluslararası birliklerinin çıkış noktası
olmuştur. Marksizmle işçi hareketinin üst düzeyde birleşmesi, 1864-1876
arası I. Enternasyonal, 1899-1914 arası II. Enternasyonal ile sürdü.
Marksizmin, 1870'e kadar, varolan bütün marksizm-öncesi akımlar
karşısındaki başarısının, yalnızca bu başarının ardında bile, ne kadar çok
küçük iş yatmaktadır! Engels'in, marksizmin temel yapıtlarıyla ilgili
sürekli propagandasının —her şeyden önce Komünist Parti Manifestosu'nun
propagandasının— bunda büyük bir payı vardır. Manchester'de "bir küçük
örgüt" kurdu ve "Manifesto'nun tartışıldığı" "düzenli toplantılar"
organize etti.* Almanya'da "Manifesto temelinde küçük komünist gruplar
oluşmasını" sevinçle karşıladı.** Komünist Parti Manifestosu günümüze dek
siyasi eğitim çalışmalarının temel dayanağı olarak kaldı. 1892'de,
uluslararası işçi hareketinde hemen hemen 15 yıl süren çalışmalarından
sonra Engels, önemle şunu vurguluyordu: "Yalnızca işçi hareketinin konumu
değil, aynı zamanda her ülkedeki büyük sanayinin gelişme derecesi de, tam
olarak, Manifesto'nun o ülke dilinde baskı sayısının yaygınlığıyla
ölçülebilir."*** Engels, Marx'la kendisinin proleter hareketin eğitimi
için hazırladıkları, küçük ama içerik açısından zengin başka yazıların
yaygınlaşması için de sürekli çaba harcamaktaydı. Ütopik Sosyalizm ve
Bilimsel Sosyalizm, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu,
Ücretli Emek ve Sermaye, Fransa'da Sınıf Savaşımları ve ötekiler. Engels,
ayrı ayrı ve her baskısında güncel görevleri belirleyen önsözler yazdığı
bu yapıtların, çok sayıda basılması ve dağıtılması için uğraştı.
Daha 1850'lerde, Marx ve
Engels kendi aralarında belli bir işbölümü yapmışlardı. Marx,
çalışmalarını ekonomi-politik üzerinde yoğunlaştırıp, "bunun yanısıra da"
uluslararası siyaset ve dünya tarihiyle uğraşırken; Engels, "özel dallar"a
eğilmişti: askerlik ve savaş bilimi, doğa bilimleri ve yanısıra dil ve
dilbilim sorunları. Çağına özgü politik ve askerî olayları orijinal
kaynaklar eliyle izleyebilmek için Engels, birçok Avrupa dili konusunda
bilgisini pekiştirdi. Böylece, yılların akışı içersinde Engels yirmi kadar
dili anlar duruma gelmişti. Anadili Almancanın yanısıra, sürgün yerlerinin
dili olan İngilizce ve Fransızcaya da yazılı ve sözlü olarak hakimdi.
Engels, askerî alandaki
seçkin bilgisi nedeniyle kısa zamanda geniş bir çevrede tanındı. İşçi
hareketi içinde "proletaryanın Carnot ve Moltke'si" olarak tanımlanıyor,
dostları ise ona "General" diyorlardı. Büyük saygınlığı olan burjuva
askerî dergiler de, arasıra onun elinden çıkmış bir makaleyi
yayınlayabilirlerse şanslı sayılırlardı. Bu nedenledir ki, Engels'in
Manchester'de yayınlanan The Volunteer Journal'da ve Darmstadt'ta
yayınlanan Allgemeinen Militär-Zeitung'da yazıları yayınlanmıştı.
Marx gibi Engels de,
özellikle Marx'ın kapitalist toplumun hareket yasalarıyla ilgili ekonomik
araştırmalarının sistemli olarak sürdürülmesi gerektiği düşüncesindeydi.
Kapitalist sömürü düzeninin kaçınılmaz çöküşü ve proletaryanın kaçınılmaz
zaferi için karşı konulamaz kanıtlar öncelikle bu yoldan ortaya
konabilirdi. Engels, tüccar olarak, "burjuva ekonomisinin" tüm dallarını
iyi bildiğinden, ekonomik, teknik ve matematik hesaplamaların
ayrıntılarında da Marx'ın sık sık başvurduğu bir akıl hocası olmuştur. Bu
nedenle, marksizmin temel yapıtı olan Kapital'in yazarlarından biri de
odur.
Engels'in Marx'ı parasal
olarak sürekli desteklemesi —ki Engels bu uğurda "aşağılık ticaret"
boyunduruğunu yirmi yıla yakın bir süre hiç yakınmadan taşımıştır—,
Marx'ın pek çok basınsal sorumluluğunu üstlenmesi, karşılıklı danışma,
eleştiri ve uyarılar, Marx'la Engels'i ayrılmaz bir bütün durumuna
getirmiştir. 1870'ten sonra iki dost aralarında yeni bir işbölümü yapmaya
karar verdiler. Buna göre Engels daha çok "bakış açımızı, daha çok polemik
biçiminde, öteki bakış açılarıyla karşıtlığı içinde tanımlaya"cak, Marx da
böylece temel yapıtının hazırlanmasına daha fazla zaman ayırabilecekti.*
İşte bu nedenle Lenin, "Marx
ve Engels'in adları haklı olarak modern sosyalizmin kurucularının adları
olarak yanyana durmaktadır"** diye yazıyordu.
Tüm bilimsel nesnelliklerinin
yanısıra Marx ile Engels birbirlerini candan seviyorlardı. Eşine raslanmaz
dostluk bağlarının bu yönü, onları, büyük başarıları bakımından teşvik
ediyordu. Bir mektubun gecikmesi bile, onlarda kaygılar yaratabiliyordu.
Birinden biri hasta olduğunda, öteki ona öğütler veriyor, moral verici
sözler söylüyordu; Engels dostu olan doktor Eduard Gumpert ve Louis
Borchardt'tan sık sık reçeteler ve ilaçlar sağlıyor, onlardan hastalığı
tanımaya ve Marx'ı tepeden tırnağa iyice bir muayene olmak için
Manchester'e gelmeye ikna etmeye çalışıyordu. Engels, gece çalışmalarında
çok aşırıya kaçtığı, yeterince yürüyüş yapmadığı ya da genellikle
hastalığın kötüye gidişini hızlandıran kendi buluşu tedaviler denediği
için dostunu sık sık azarlardı.
Dostlukları ailelerini de
kapsamaktaydı. Engels'in iki evliliğinden de çocuğu olmamıştı, o da
Marx'ın çocuklarına büyük bir sevgiyle bağlanmıştı. Engels ziyaretini
bildirince Marx ailesi adeta bayram sevinci yaşardı. Çocuklar, özellikle
Engels'in ikinci eşi Lizzy'nin çok sevdiği Eleanor, sık sık Manchester'e,
Engelsler'i ziyarete giderlerdi. Marx'ın ölümünden sonra Engels, tüm
özenini Marx'ın kızları Laura ve Eleanor'a yöneltti, "zaten Marx bana bu
sorumluluğu miras bıraktı" diye okuyoruz yazdığı bir mektupta,
"çocuklarının yanında olmalıyım, tıpkı onun yapacağı gibi; ve gücümün
yettiğince onlara bir haksızlık yapılmamasına özen göstermeliyim. Elli
zaptiye karşı dursa da, bunu yapacağım."*
Engels'in yazılı olmayan bir
kuralı vardı: pazar günleri eğlendirici şeylere ayrılmıştı. Bu günler
—yalnızca bu günler değil kuşkusuz— Regent's Park Caddesindeki 122
numaralı evin kapısı tüm dostlara ardına kadar açık olurdu. Dünyanın dört
bucağından konuklar toplanırdı: yaşlı, kavga deneyimi olan parti dostları,
dünyaca ünlü bilim adamları, edebiyatçılar, sade işçiler, gençler ve
Engels tarafından kabul edilmeyi onur sayan deneyimsiz sosyalistler... Bu
karmaşık ve gerçek anlamda uluslararası toplantılarda arasıra dil
zorlukları çıkmasına karşın hiçkimse kendini yalnız hissetmezdi, çünkü
evsahibi her konuğun yanına oturup onunla anadilinde söyleşebiliyordu.
Felsefe konuşulur, günlük konular tartışılır, klasik yapıtlardan parçalar
aktarılır, şakalaşılır, şarkılar söylenir ve yanısıra iyi Ren şarabından
bol bol içilirdi. Engels içlerinde en neşeli olandı. Gülmeyi severdi ve
parlak esprileriyle, yaşamdan alıp eğlendirici bir biçimde aktardığı
çeşitli öykülerle tüm çevresinde neşeli bir hava yaratmayı çok iyi
bilirdi. Konuklardan herhangi biri işçi sınıfının elde ettiği zaferlere
ilişkin bir şeyler anlatabilirse, topluluğun coşkusu doruğa ulaşırdı.
Marx'ın ölümünden sonra
Engels —arkadaşına ve her şeyden önce uluslararası işçi sınıfı hareketine
karşı sorumluluğu adına— Marx'ın bıraktığı elyazmalarını yayına
hazırlamayı en önemli görevi saydı. Çok büyük çabalarla Kapital'in
tamamlanmamış olan 2. ve 3. ciltlerinin elyazmalarını baskıya hazırladı,
düzeltimlerini yaptı ve ilk cildin yabancı dillerdeki çevirilerini
düzeltip onayladı. Bu olağanüstü karmaşık uğraş yaşamının son on yılını
neredeyse tamamen doldurdu. Engels'ten başka hiçkimsenin altından
kalkamayacağı bu işin karşılığı ödenemez. Böylece dostunun anısına "öyle
bir anıt dikti ki", Lenin'in yazdığı gibi, "hiç de hedeflemediği halde,
kendi adı da silinmezcesine o anıta kazıldı.".*
Engels, uluslararası
proletaryanın lideri ve bilimsel sosyalizmin kurucularından biri
kimliğiyle, geri saflara çekilip sınıf savaşının teorik silahlarını çatan
kuru bir teorisyen olamazdı. Tam tersine, onun teorik yapıtlarıyla
pratik-politik uğraşıları hep elele gitmiştir. İster sınıf düşmanlarıyla,
mahkemede, gazeteci kalemiyle açık savaşımda olsun; ister işçi sınıfını
hareketinin içeriği ve hedefi konusunda sonsuz bir sabırla aydınlatma
işinde olsun, hep en ön saftaydı. Buna karşın Engels asla salt öğretici
olmadı, tam tersine, tüm gücünü ve becerisini adadığı yalın insanlardan
bir şeyler öğrenmeye her zaman istekliydi. Onları harekete geçiren
şeyleri, Marx'la kendisinin onlar için geliştirdiği bilimsel öğretiyi
nasıl anladıklarını ve değerlendirdiklerini anlayabilmek için onlara yakın
olmaya çalıştı. Her değerlendirme, her eleştiri için onlara minnettar
kaldı.
Engels'in işçi sınıfı
sorunundaki sınır tanımaz partizanlığı ve bağlılığı, bilimsel
evrenselliği, daha çok bilgi için harcadığı sonu gelmez çabalar,
özverililiği ve alçakgönüllülüğü ve özellikle, çevresine yayılan neşesi,
onu örnek bir kişilik durumuna getirmiştir.
Bu kitapçık, bu eşi
bulunmayan kişiliği canlandırmak için, Engels'in Marx'a yazdığı 650, kavga
arkadaşlarına ve aile bireylerine yazdığı 1600 mektuptan yapılan
seçmelerden oluştu. Metinlerin temelini Marx ve Engels'in bütün yapıtları
oluşturmaktadır. Yayıncı tarafından eklenen bütün kısımlar, yabancı
dillerdeki pasajlar ya da açıklamalar köşeli ayraçla belirtilmiştir.
Mektuplar ve mektuplardan alınan parçalar bölüm olarak biraraya toplandı
ve genellikle her bölüm kendi içinde kronolojik olarak sıralandı. Daha iyi
anlaşılması için her bölümün girişine kısa bir açıklama kondu. Okura
yardımcı olmak amacıyla konuyla ilgili olarak konulan açıklayıcı notlar,
metin içinde yıldızcıklarla* belirtildi.
Kitabın sonuna, Friedrich
Engels'in yaşamının bir kronolojisi, kitapta adı geçen kişilerin bir
dizgesi ve bir de kaynakça eklendi. Kitabın yayınındaki etkin
yardımlarından ötürü Manfred Kliem ve Renate Schack'a teşekkürü borç
biliriz.
Käte Schwank
Lotti Reiher
|