|
KARL MARX
ARTI-DEĞER TEORİLERİ
Birinci Kitap
ARTI-DEĞER TEORİLERİ
AYDIN ÇUBUKÇU
TARİHSEL ELEŞTİRİ VE TEORİ
Marx'ın temel eseri
Kapital'in dördüncü cildi olarak kabul edilen Artı-Değer Teorileri, hemen
hemen bir yıldır kitapçı vitrinlerinde.
Kapital'in ilk kez tam metin
olarak Türkçe'ye çevrilmeye başlandığı yıllarda, nasıl bir ilgiyle
karşılaştığını ve ne kadar geniş ve çok yönlü bir yankı bulduğunu
hatırlayanlar için, Artı-Değer Teorileri'nin içine düştüğü suskunluk
ortamı düşündürücüdür.
Kapital, bir toplumsal devrim
atmosferi yaşayan her toplumda, yalnızca devrimden beklentileri olan
toplumsal sınıfların değil, karşı devrimci sınıfların temsilcileri
tarafından da ilgiyle okunan bir eser olagelmiştir. Çünkü Kapital,
kapitalizmin ekonomi politiğini, doğuşundan başlayarak, bütün gelişme
eğilimlerini de hesaplayarak analiz eden, sermaye birikiminin ve
dolaşımının koşullarını açıklayan, kapitalizmin tabi olduğu tarihsel
yasaları açığa çıkaran ve nihayet kapitalizmin sonunu gösteren tek ve
temel eserdir.
Kapital, bilimsel düşüncede
bir dönüm noktasını temsil eder. Marksizm gösterene kadar, herhangi bir
toplumsal sistemin nasıl ve hangi güçler aracılığıyla bir başka toplumsal
ilişki biçimine dönüşeceği bilinemez olarak kalmış, daha doğrusu, tarihte
toplumların da evrim ve devrim yoluyla değişip ilerlediği bile
görülebilmiş değildi. Daha adil, daha özgür ve eşit bir toplumun
kurulabileceği düşüncesi, Marksizm öncesinde sadece iyi niyetli bir
inançken, Marx'tan sonra, bu bilimsel bir öngörü halini almıştı. Marksizm,
kapitalizmin yıkılacağını, onun yerine sosyalizmin kurulacağını, bir
dilek, bir kehanet olarak değil, sınıflara bölünmüş bir toplumsal yapının
iç işleyişinin bilimin ışığında incelenmesi sonucunda ileri sürüyordu.
Toplum, çıkarları birbirine karşıt olan sınıflara bölünmüştü ve toplumsal
değişim, sınıflar arasındaki mücadelenin bir sonucu olarak ortaya
çıkıyordu. Özellikle kapitalizmde toplum, daha önce hiçbir toplumsal
düzende görülmeyen bir biçimde, iki ana sınıfa bölünmüştü. İşçi sınıfı ve
burjuvazi, uzlaşmaz bir çelişmenin iki kutbunda duruyorlardı ve üretimin
toplumsallaşması ilerlemesine karşın, üretim araçlarının özel mülk
biçiminde kalması, işçi sınıfının mülkiyeti de toplumsallaştıracağı bir
tarihsel aşamaya ilerlemesini zorunlu kılıyordu.
Kapital'in üç büyük cilt ve
yüzlerce sayfa içinde kanıtlamak istediği tez bundan ibaretti.
Bu özellikleri dolayısıyla,
Kapital, yüzünü devrime çevirmiş her toplumda, adeta geleceği gösteren bir
kitap gibi görülür.
Kapital'in (diğer devrimci
muhalif yayınlarla ve bilimsel eserlerle birlikte) yaygın bir biçimde
okunması ve tartışılması, toplumsal muhalefetin devrimci siyasallaşma
düzeyinin bir işareti sayılabilir.
Türkiye, özellikle '90'lı
yılların sonuna doğru yaygınlaşan ve kitleselleşen işçi ve emekçi
mücadelesine karşın, sosyalist teori ve politikaya yönelişin beklenen
denklikte olmadığı bir süreçten geçiyor.
Hiç kuşkusuz, kitlesel
muhalif hareket ve devrimci siyasallaşma, birbirine paralel giden ve
zorunlu olarak birbirine bağlanan olgular değildir. Her ikisinin uyumlu ve
birbirini tamamlayarak gelişmesini sağlamak, günümüzde olduğu gibi, yine
bir mücadelenin konusudur.
Özellikle sömürünün
mekanizmasını tam bir açıklıkla ortaya koyan, kapitalizmin bütün iç
yapısını ve onu yıkıntıya götürecek olan temel çelişmeleri anlatan, işçi
sınıfının sosyalist devriminin gerekliliğini kanıtlayan Kapital gibi bir
eserin incelenmesi ve mücadele içinde bir rehber olarak kullanılması,
hareketin kendi bilincini oluşturmasının başlıca yollarından birisi olarak
önümüzdedir.
KAPİTAL'DEN,
ARTI-DEĞER TEORİLERİ´NE
"Kapital", esas olarak,
sermayenin üretim sürecini, sermayenin dolaşım sürecini ve bu ikisinin
birliğini inceleyen ("Bir Bütün Olarak Kapitalist Üretim Süreci") üç temel
bölüm üzerinde yükseliyordu. Bu üç ana bölüm içinde ise, on sekiz kısım
tarafından kapsanan yüz altı alt bölüm bulunuyordu. Bu sayılar, incelenen
kategori sayısını göstermesi bakımdan önemlidir. Bir bakıma denilebilir
ki, kapitalin planı, kapitalizmin somut olarak anlaşılabilmesi, teorik
olarak yeniden inşa edilebilmesi için somutlanması gereken bütün
kavramların bir listesini de sunmaktadır.
"Artı-Değer Teorileri" ise,
Kapital'in dördüncü cildi olarak tasarlanmış ve ilk üç bölümün yazılması
sırasında derlenen tarihsel-eleştirel malzemenin değerlendirilmesi üzerine
kurulmuştur. Daha sonra geliştirmek üzere derlenen bu notları Marx,
yayınlanacak hale getiremeden öldü. Bununla birlikte, "Artı-Değer
Teorileri", Kapital'in "IV. Cildi" adını taşımak bakımından, "eksik" bir
eser değildir. Burada sergilenen eleştirel çözümleme, önceki üç cildin
"anahtarı" olacak kadar büyük önem taşımaktadır.
Genel olarak, Marx'ın
diyalektik inceleme yöntemi, "teoriye ulaşmak için tarihi araştırmak"
biçimde özetlenebilecek yolu izlemiştir. Ancak bir kez teorinin kuruluşu
sağlandıktan sonra, bunun (örneğin Kapital'deki) sunuluşunda, Marx
inceleme yönteminin tersine bir yol tutmaktadır. Önce teorik (mantıksal)
olan verilmekte, sonra tarihsel olana geçilmektedir. Marx, "Ben,
Kapital'e, herkesin sandığının aksine, üçüncü tarihsel kısımla başladım"
demişti. Bununla birlikte, Marx, "Artı-Değer Teorileri"nin içerdiği
malzemeyi, önce, eserin bütünü içine dağıtmayı, düşünüyordu. Ne var ki,
1863 elyazmalarını yazarken, tarihsel kısmın tümünü ayrı ve özel bir bölüm
olarak düzenlemeye karar verdi.
Her şeyden önce, "Artı-Değer
Teorileri", burjuva iktisatçıların, kapitalist oluşum kanunları üzerine
görüşlerinin eleştirel bir incelemesidir. Bu inceleme, burjuva ekonomi
politiğin özelliklerini sergilemekle kalmaz, Marx'ın proletarya açısından
geliştirdiği eleştirinin içeriğinin anlaşılmasına da yardım eder.
Marx, değişik burjuva
iktisatçıların ve iktisat okullarının değerlendirilmesinde, artı-değer
konusunda söylediklerinin anahtar rolüne sahip olduğunu düşünüyordu. Bu
bakımdan, Artı-Değer Teorileri, burjuva ekonomi politiğin bu kilit kavram
açısından kapsamlı bir eleştirisi üzerinde yükselmektedir.
Kitabın ilk kısmında,
Adam-Smith gibi iktisatçılar incelenir. Sonraki kısımda ise, ortalama kâr,
rant ve krizler ele alınır. Burada Ricardo'nun teorisi eksen alınır ve
böylece, üçüncü bölümde Ricardo sonrası dönem burjuva ekonomi politiğin
incelenmesine zemin hazırlanır.
Marx, "sermayenin ve
kapitalist üretim biçiminin ilk metodolojik açıklayıcıları" olarak
gördüğü fizyokratları inceler. Fizyokratlar, emek ve sermaye arasındaki
değişimi, değer kanunu temelinde çözmeye çalışan ilk iktisatçılardır ve
artı-değerin kökeni sorununu, üretim aşamasında arayarak öncekilerden
ayrılırlar.
Adam Smith ise, kullanım
değeri ne olursa olsun, her üründe toplumsal emek bulunduğunu keşfederek,
fizyokratlardan daha ileriye gider.
Marx, burjuva ekonomi
politiğin başlıca teorisyenlerinin görüşlerini özetlerken, aslında kendi
ulaşmış olduğu sonuçların tarihsel köklerini de eleştirel bir biçimde
sergilemektedir.
ARTI-DEĞERİN KÖKENİ NEDEN
ÖNEMLİ?
Bütün bir burjuva ekonomi
politik tarihi boyunca, artı-değerin kökenini emek sürecinin dışında
arayan bilginlerin ortak niteliği, üretim araçlarının mülkiyetini elinde
tutan sınıfların bakış açısını yansıtmış olmalarıdır.
Üründe, işçi emeğinin
billurlaşmış halde bulunduğunu görebilmek için, emekle sermaye gibi,
üretim sürecinde biraraya gelen iki unsurun, aslında toplumsal bakımdan
birbirinden tamamen farklı ve karşıt iki sınıfı dile getirdiğini görmek
gerekiyordu. Marx'ın önceki iktisatçılardan farkı, esas olarak, üretim
sürecine, emek açısından bakmasıydı. Aslında, ondan önceki iktisatçıların
da, bilgi, yetenek ve zeka bakımından ondan daha geri kalır yanları yoktu;
ne var ki, Marx, ekonomi politiğin bilim olsun diye yapılan bir bilim
olmadığını, sınıf mücadelesinin taraflarının görüşlerini yansıtan politik
bir özelliğinin de biliyordu. Buna bağlı olarak da, burjuva ekonomi
politiğin üretim sürecinde, sermayenin rolünü belirleyici olarak göstermek
üzere, emekle artı-değer arasındaki ilişkinin üzerini örtmeye eğilimli
olduğunu da biliyordu. Marx, burjuva ekonomi politik biliminin, zaman
içinde bayağılaştığını saptar. Önceleri, klasik ekonomi politik,
kapitalizmin iç bağıntılarını kavramaya çalışırken, "vulgar ekonomi
politik", kapitalist "gerçekçiliğin" sahte olgularını yeniden üretmeyi
denemekten öteye geçemez.
Günümüzde de, sermayenin
değişik biçimlerinin, aslında artı-değerin değişik biçimleri olduğunu
görmediğimizde, sömürünün boyutlarını ve yaygınlığını farketmek
güçleşmektedir. Örneğin, çoğu insan, menkul değerler borsasında kağıt alıp
satarak kazandığı paranın, emekçilerden doğduğunu düşünmez bile. Eğer
kazanıyorsa, kâr ettiği zaman, bunun nereden geldiğini düşündüğünde,
kökende artı-değer sömürüsünün bulunduğunu görebilmesi için, epeyce derine
inmesi gerekecektir.
Marx, artı-değer teorilerini
incelerken, sermayenin rant biçimleri üzerinde özellikle durur.
Rant gibi, kâr ve faiz de,
işçi emeğinin ürününden çıkan sonuçlardır.
Kapitalist ekonominin bu
derinlemesine çözümünün, günümüz sömürü mekanizmalarını anlamak bakımından
pek çok anahtar taşıdığını görebiliriz. Örneğin, enflasyon yoluyla sermaye
birikimi sırasında, emek sömürüsünün aldığı boyutu, faizlerin artmasının
nasıl olup da sonuçta işçileri vurduğunu anlamak için, yaklaşık yüz elli
yıl önce yazılmış bu eseri okumak yeterli olacaktır.
Bunun nedeni, kapitalizmin
özünün değişmemiş olmasıdır. Eleştirilen ve incelenen sistem, hala
ayaktadır ve emekle sermaye arasındaki ilişki, Marx'ın bunu eleştirdiği
günden bugüne, esas hatları bakımından değişmemiştir.
Artı-Değer Teorileri'nin
incelediği bir başka ana konu, kapitalizmin krizleridir.
Kriz hakkında da, burjuva
iktisatçılar, değişik görüşler ileri sürmüşlerdir.
Marx, krizlerinin
kapitalizmin kendi iç çelişkilerinin bir ürünü olduğunu göstermiş, aynı
zamanda bunun geçici bir olgu olmayıp, kapitalizmin doğasında bulunan
zorunlu sonuçlar olduğunu kanıtlamıştır.
Artı-Değer Teorileri, ilk kez
1905-1910 yılları arasında, uzun süredir kendi çekmecesinde saklamakta
olan Karl Kautsky tarafından yayınlandı. Kautsky, Marx'ın elyazmalarının
belli bir düzenden yoksun olduğunu sanıyordu ve bundan dolayı da keyfi bir
tutumla, Marx'ın planladığından farklı bir biçimde yayınladı. Daha sonra
Sovyetler Birliği Marksizm-Leninizm Enstitüsü tarafından Marx'ın notlarına
uyularak yapılan baskıyla karşılaştırıldığında, Kautsky'nin bu bozuk
basımı, özensizlikten ve bilgisizlikten değil, kendi teorisine dayanak
oluşturmak için yaptığı görüldü.
Kitaba eklenen son derece
önemli bir inceleme niteliğindeki "Sunu"da, bu konu ayrıntılarıyla ele
alınıyor.
Artı-Değer Teorileri,
Kapital'in diğer ciltleri gibi, bilimsel sosyalizm teorisinin, ekonomi,
tarih, felsefe gibi alanlarının birleşik bir ansiklopedisi olma özelliğini
taşıyor. Marksizmi, en derin ve devrimci haliyle öğrenmek ve teoriyi
mücadele içinde geliştirmek isteyenler için Artı-Değer Teorileri, büyük
bir kaynak.
Özgürlük Dünyası,
Kasım 1999 No: 97 |