KUTSAL AİLE
ALMAN
İDEOLOJİSİ [FEUERBACH]
KAPİTALİZM ÖNCESİ EKONOMİ BİÇİMLERİ
FELSEFE METİNLERİ
KOMÜNİST MANİFESTO VE KOMÜNİZMİN İLKELERİ
GOTHA VE ERFURT PROGRAMLARININ ELEŞTİRİSİ
SÖMÜRGECİLİK ÜZERİNE
ANARŞİZM ÜZERİNE
DİN ÜZERİNE
DOĞU SORUNU [TÜRKİYE]
SEÇME YAZIŞMALAR 1
SEÇME YAZIŞMALAR 2
YAZIN VE SANAT ÜZERİNE 1
YAZIN VE SANAT ÜZERİNE 2
KOMÜNİST PARTİ MANİFESTOSU
BASIN SÖYLEŞİLERİ
SÜRGÜNDEKİ BÜYÜK ADAMLAR
NÜFUS SORUNU VE MALTHUS
SEÇME YAPITLAR
1
SEÇME YAPITLAR 2
SEÇME YAPITLAR 3
KADIN VE AİLE
İŞÇİ SINIFI PARTİSİ ÜZERİNE
|
KARL MARX -
FRİEDRİCH ENGELS
FELSEFE METİNLERİ
SUNUŞ
GUY BESSE
Aklı başında kişilerin,
bundan onbeş-yirmi yıl önce, marksizmin artık "aşılmış" olduğunu
düşünebildiklerine, bugün inanmak güçtür. O, günümüzde en ateşli
tartışmaların merkezinde, en güncel konuların kalbinde yer alıyor.
Eğer marksist düşünce son
derece çeşitli toplumsal çevrelerde bu kadar güçlü bir kaygı ve yansımaya
yol açıyorsa, bunun nedenini burjuva ideolojilerin, kapitalist dünyanın
bunalımı derinleştikçe, birçok insanın sorduğu sorulara yanıt veremeyişi
oluşturuyor. İkinci Dünya Savaşından önce, büyük bir sabırla hazırlanmış
bulunan felsefi yapılar, çağdaş dünyadaki günlük deneyim üzerine
yalanlaştırılmış ama toptan bir yorum öneriyorlardı. Örneğin bergsonculuk
gibi, bir Blondel'in, bir Lavelle'in, bir Brunschvicg'in yapıtları gibi...
Bu savaştan hemen sonra ve kapitalizmin karşısında yeni bir toplumsal
ilişkiler tipi, yeni bir insan imgesi olanağının ortaya çıktığı bağlamda,
burjuva düşünce üstesinden gelinmez çelişkilerle karşı karşıya geliyor.
Varoluşçuluğun hızla yıpranması, kişilikçiliklerin soluklarının kesilmesi,
başka şeyler arasında, filozofların bilincine vardıkları bu güçsüzlüğün
belirtilerini oluşturuyor. Böylece bu filozoflar, felsefi bir
kavramlaştırmanın bundan böyle olanaklı olduğu koşullar üzerine kendi
kendilerini sorgulama yolunu tutuyor.
Mutatis mutandis,* bugün
Kant'ın ünlü formülü yinelenebilirdi: "Bu yüzyıl, eleştirinin
yüzyılıdır."** Burjuva demokratik devrimin Fransa'da yolunu açtığı dönemde
Alman düşünür, bir "aşkın özne" felsefesinde, evrensel ve bütün bilgi ve
eylem biçimlerinden haklarını istemeye yetkili bir eleştirinin en üstün ve
yanlışlardan kesinlikle arıtılmış dışavurumunu arıyordu. Ama burjuva
toplumun pratik ve radikal bir eleştirisiyle Ekim 1917'de açılan dönemde,
felsefenin eleştirel işlevinin kendisini bir kez daha düşünmek gerekiyor.
Söylemlerini dayandırdıkları
gerçekliklerin dağıldığını gören ve ilk ve son kaynak saydıkları, her
türlü dizgeleştirme ve her türlü varsayımın önsel ilkesi saydıkları şeyin
ötesinde hiçbir düşüncenin, hiçbir düşünürün etkinliğini kurtaramadığı
toplumsal bir diyalektiğin her yerde hazır ve nazır olduğunu bulgulayan
kimseler tarafından tedirginlik, iç daralması ve başkaldırı içinde yaşanan
durum.
Marksizm, çıkarları gitgide
işte bu koşullar içinde kutuplaştırıyor ve araştırmaları işte bu koşullar
içinde yüreklendiriyor. Bu derleme içinde biraraya getirilen sayfalar
yöntemli bir seçmenin konusunu oluşturuyor. Bu seçme bir ölçüde daha
önceki baskıda biraraya getirilen metinleri içeriyor. Ama derlemede daha
önce yer alan metinlerin bazılarından daha anlamlı başka metinleri de
öneriyor. Çünkü marksizmin, klasik felsefeyi geri döndürülemez bir şekilde
aşmakla birlikte, neden tüm felsefenin düpedüz geçersizleştirilmesi demek
olmadığını; neden felsefede bir değişim içerdiğini ve gerektirdiğini;
toplumsal pratik tarihindeki hazırlanma ve müdahalesinin, neden diyalektik
ve tarihsel materyalizm olarak tanınan ve adlandırılan bir felsefeden
ayrılmaz bir nitelik taşıdığını okurun anlamasına yardımcı olmak
isteniyor.
K. Marx ile F. Engels'in
metinleri, işte bu nedenle Felsefe Metinleri genel başlığı altında bir
düzene konuyor. Kuşkusuz bu derlemede yer alabilecek bütün metinler burada
eksiksiz bulunmuyor. Olduğu kadarıyla bu derleme, gene de ikili bir yarar
sağlıyor.
1o. Zamandizin boyunca, yeni
tipte bir felsefenin doğuş ve gelişmesini ana hatları ile izlemek, bu
felsefenin özgünlüğünü ve önemini değerlendirmek olanağını sunuyor.
Özellikle "Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi'ne Katkı. Giriş"te,
Kutsal Aile'den alınan parçalarda, Feuerbach Üzerine Tezler'de, Alman
İdeolojisi'nin birinci bölümünden, Felsefenin Sefaleti'nden, Ekonomi
Politiğin Eleştirisine Katkı'nın "Önsöz"ünden, Anti-Dühring'den, Ludwig
Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu'ndan alınan parçalar bu sınıfa
giriyor.
2o. Bazı belirgin örnekler
üzerinde, Marx ile Engels'in araştırma ve devrimci etkinliklerinin bu
felsefeye organik olarak nasıl bağlı olduklarını; konu olarak gerek doğal
süreçleri, gerek toplumsal süreçleri, gerekse her ikisini birlikte alan
bilimsel bir girişimin, materyalist ve diyalektik bir gerçek görüşünü
somut olarak nasıl sınamadan geçirdiğini ve nasıl beslediğini anlamaya
yardım ediyor. Özellikle şu yapıtlardan alınan parçalar bu sınıfa giriyor:
Felsefenin Sefaleti, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'nın "Önsöz"ü,
Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Kapital, Anti-Dühring ve
F. Engels'ten aktardığımız bazı mektuplar.
Bu derleme bize, diyalektik
ve tarihsel materyalizmin ustalarını ancak kulaktan dolma bir biçimde
tanıyan okurların, onlara ciddi bir giriş yapabilmelerini sağlayacak
nitelikte görünüyor. Kuşkusuz bu derleme, bu yazarları daha önce
incelemekle birlikte, ya çok önemli bir metni kolayca yeniden bulmak, ya
da kendi araştırmalarından çıkan bir sorun üzerinde derinliğine düşünmek
isteyen kimselere yarar sağlayacak bir nitelik de taşıyor. Bunlardan
herhangi birinin yerine geçmekte gözümüz yok. Bu metinler biraz yakından
okununca bize çok önemli gibi görünen bazı noktaları ortaya koymamıza izin
verilsin.
Metinlerin kendi zamanları,
kendi tarihleri içinde irdelenmesini modası geçmiş bir şey olarak gören
kimselerin hoşuna gitmemek pahasına da olsa, ilkin Marx ile Engels'in bir
halkın ve bir dönemin çocukları olduklarını saptayacağız. Düşünceleri,
liberal burjuvazinin —Fransız burjuvazisinin yapmasını bildiği gibi—
yıkacak güçten uzak olduğu bir toplumsal ve siyasal sisteme karşı çıktığı
bir ülkede oluştu. Düşünceleri, bu eskimiş sistemin eleştirisinin teorik
silahlarını hegelci diyalektikte aradığı ve karanlığa karşı ışığın,
usdışına karşı özgürleşmiş bilincin savaşımı niteliğini kazandığı bir
ülkede oluştu. Ve onların bu kurgusal eleştirinin sınırlarını
parçalamalarına, proletaryanın saflarında komünizm için savaşmaya
götürecek siyasal bir etkinliğe girişmelerine yol açan şey de genç
Marx'ın, genç Engels'in, insanların ve olayların direnmesine meydan okuyan
deneyimleri oldu.
İzlenecek bu yolu, kıyas
yoluyla, dinsel bir yön değiştirmenin izleyeceği yol gibi düşünmekten daha
tehlikeli bir yanlış yorum olamaz. Ren burjuvazisinin çocukları olan Marx
ve Engels'in* sınıfları ile bozuştuklarını söylemek, dönmenin "yaşanılan
çağ" ile bozuşması olarak anlaşılmaz. Neden? Çünkü onların teorisyenleri
ve savaşımcıları oldukları proleter devrim, devrimlerin evrensel tarihinde
bir süreklilik sağlıyor. Çünkü kapitalist sömürüden kurtulan toplum,
atılımlarını burjuva toplumun kendi içinde kazanan ama gelişmelerinin
sınır ve engeli ile de kapitalist sömürüde karşılaşan üretici güçler tüm
insanların mutluluğu için geliştirilmedikçe kurulamıyor. Çünkü işçi
sınıfının savaşımı, kapitalist üretim tarzının çözemediği çelişkilerin
bilincinde konuşlanıp örgütleniyor. Çünkü sosyalist devrim birdenbire
beliriveren bir şey, zamanda önceden kestirilemez bir kırılma değil,
olgunluğa erişmiş sorunların tarihsel çözümünü oluşturuyor ve bu sorunlar
da kendilerini yalnızca bir öncünün karşısına değil, ama toplumun
kendisinin karşısına koyuyor. Öyleyse marksist düşüncenin ortaya çıkmasını
bir sıfır çizgi üzerinde herhangi bir yerde, yitip giden bir geçmiş ile
belleksiz bir geleceğin sınırında aramak yapay bir nitelik taşıyor. Ne
teoride ne pratikte, ne felsefede ne de siyasette Marx ve Engels,
kendilerini kendilerinden çıkan bir tarihin mutlak öncüleri olarak
görüyor. Olup bitenleri böyle anlasalardı, "Alman ideolojisi"nin başını
döndüren yanılsamaya yeniden düşmüş olurlardı. Marx ve Engels'in
eleştirdikleri genç-Hegelcilerin bilinci, gökten yere indiği için,
gerçekliği kendinin oluşturduğunu düşünüyordu. Kendisi ters olduğu için
insanlığı baş aşağı koyan ideolog, evrensel tarihi yalansızlaştırdığını
sandığı uğrakta, tam da yalanlaştırmanın ortasında bulunuyor. Tarihsel
materyalizmin kurucuları Marx ve Engels'in düşüncesi, "ideoloji" kendi
kendini belli bir yer ya da zamana yerleştirmedikçe, onu belli bir yer ya
da zamana yerleştiremeyecek bir düşüncedir... Bu yüzden de Marx, tam
olgunlaşmış bir metinde —Kapital'in Almanca 2. baskısının sonsözü— kendi
teorik girişimini Hegel'e göre belli bir yere yerleştirdiği zaman, hegelci
diyalektiğin "ussal yapı"sını alıkoymakla birlikte "mistik biçim"ine
karşıtlığını belirginleştirdiği zaman, herkesten iyi bildiği bir şeyden
söz ediyor.
Kapital'in yazarı aynı
metinde kendi yöntemini açıkça "diyalektik yöntem" olarak belirliyor. Eğer
bu yöntem "Hegel'in yönteminden yalnızca farklı olmakla kalmıyor", ayrıca
onun "tam karşıtı" niteliğini de taşıyorsa, bunun da nedenini Marx'ın,
düşüncenin hareketini "gerçeğin yaratıcısı" olarak değil —hegelci "İdea"
işte budur—, ama "insanın kafasına aktarılan ve orada yansıyan madde"
olarak düşünmesi oluşturuyor.
Öyleyse Kapital'in konusunu
tartışma götürmez bir şekilde nesnel bir sürecin özünü kavram dolayımıyla
yeniden-üretmek oluşturuyor ve bu öz de çelişik bir nitelik taşıyor.
Böyle anlaşıldığında
diyalektik, "eleştirel ve devrimci"dir. Onun için değişmez ve kesin bir
gerçeklik kalmıyor. Gözle görülen hareketsizlikte o, derin hareketi
bulguluyor, açığa çıkarıyor. Kapitalist toplum kendi içsel ve oluşturucu
çelişkileri karşısında bulunuyor. Bu çelişkileri anlamak, kapitalizmi son
evre olarak değil, ama evrensel tarihin bir uğrağı olarak düşünmek
anlamına geliyor. Kapitalist üretim tarzının içinde onu ortadan kaldıracak
güçler olgunlaşıyor. Öyleyse sosyalist üretim tarzı tarihte, toplumsal
ilişkilerin diyalektiğini aşacak bir istencin keyfi kararı ile baskın
yapmıyor. Eğer sömürüye son verme devrimci istenci işçi sınıfı içinde
doğuyor ve büyüyorsa, bunun nedenini kapitalizmde içkin çelişkilerin
yoğunlaşması oluşturuyor. Ve eğer sosyalist devrim nesnel olarak olanaklı
bir nitelik taşıyorsa, bunun da nedenini kapitalizmin kendi gelişmesinden
doğan sorunları çözmekte gerçekten yetersiz kalması oluşturuyor.
Burada Kapital'e bu sonsözün
önemini belirtiyorsak, bunun nedeni bu derlemenin bir metnine öncelik
vermek değil. Materyalist diyalektiği Marx'ın, birbirinden ayrılmazcasına
nesnel ve öznel diyalektik olarak kavradığının en iyi anlaşılmasını
sağlayan metinlerden biri olması. Diyalektik nesnel bir nitelik taşıyor,
çünkü yansız, biçimsiz, ilgisiz bir varlığa dışardan getirilmiyor, ona
eklenmiyor. Kapital'in yazarı kapitalist üretim tarzını çözümlerken,
sistemin ücretli emek- gücünün sömürülmesine dayanan sistem olarak özünü
ortaya çıkarmak için çözümlüyor. Öyleyse Marx ve Engels sömürücü sınıf ile
sömürülen sınıf arasındaki savaşımı dışardan sokmuyor. Diyalektik öznel
bir nitelik taşıyor, şu anlamda ki bu süreçlerin upuygun bir bilinci,
tamamen ussal bir bilgisi, ancak gerçeğin incelenmesi de diyalektik bir
nitelik taşıdığı zaman; ancak bu inceleme, görünür ve tekyanlı
belirlenimlerin ötesinde, çeşitlendirilmiş bir içeriğin zenginliğine sahip
çıkmasını, görüngüler arasındaki içsel ve zorunlu bağı, onların gelişme
yasasını kavramasını bildiği zaman olanaklı bir duruma geliyor.
Öyleyse diyalektik, hem
incelediği konuda, hem de kendine saptadığı yol ve yöntemde materyalist
bir nitelik taşıyor; konusu gerçeğin yasalarından başka bir şey değil ve
bu gerçek de insan anlığının bir ürününü oluşturmuyor. Bilgi, ancak onu
nesnenin özüne eriştiren soyut dolayımları oluşturduğu ve bu düşünülüp
taşınılmış kavramsallaştırma onu kendi hareketi ve "görünüş"lerinin
aydınlanmış bütünlüğü içinde yeniden bulmak ya da yeniden kurmak olanağını
sağladığı zaman bilgi oluyor.
Bilgi nesnesi ile gerçek
nesneyi özdeşleştirmek, dünyanın bütünüyle bir "ilk ilke" üzerine kurulan
kesin hakikatini dile getiren bir düşüncenin olup bitenlerin son sözünü
kendinde bulduğuna inanan bir varlıkbilimin rahatlıklarına kapılmak
anlamına geliyor. Ama bu özdeşleştirme aynı zamanda, her bilimin tutarlı
söylemlerden, böylece kurulan kavramsal sistemin dışında kalan bir
gerçeklik ile ilişkisi üzerine kendine herhangi bir soru sormaktan bağışık
katıksız simgeler bileşiminden başka bir şey olmadığını ileri süren bir
adcılığın [nominalizm] çekiciliklerine boyun eğme anlamına da geliyor.
Eğer diyalektik materyalizmin
tam anlamıyla felsefi bir statüsü varsa, bunun nedeni ilkin bir
gerçekliğin bilgisi olmayan gerçek bilgi olmaması değil mi?
Bilginin alanı Engels'ten bu
yana kuşkusuz büyük ölçüde genişlemiş bulunuyor. Ama Engels, Ludwig
Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu başlıklı yapıtının 2.
bölümünde "her felsefenin temel sorunu"nu "düşünce ile varlığın ilişkisi"
sorunu olarak koyarken, hiçbir bilim insanının yakasını sıyıramayacağı ve
hiçbir "felsefi" kurgunun sonsuzluğa dek ince eleyip sık dokuyamayacağı
bir sorunu sözkonusu ediyor. Bu soruna, istensin istenmesin, bilinsin
bilinmesin, durmadan yanıt veriliyor.
Engels bu soruna herhangi bir
sayıda değil, ama iki yanıt olduğunu ileri sürerken —ayrıca birini ya da
ötekini açıkça belirtmek ya da gizlemek biçimi ne kadar çeşitli olursa
olsun— gerçekleştirdiği basitleştirme kuru bir dogmatizm değil, ama
özselliğe sert ve dürüst bir çağrı oluşturuyor. Öyleyse bilim adına
felsefi sorunun yürürlükten kaldırılmasının olanaklı olacağına inanmak
aldatıcı bir şey. Tersine, bilimsel çalışma ne kadar çeşitlenip ne kadar
derinleşiyorsa, varlık ve düşüncenin ilişkisi konusundaki felsefi sorun o
kadar açık bir yanıt istiyor: idealizm mi, materyalizm mi?
Daha 1845'te Marx, s. 57'de
anımsattığımız Tezler'de, "şimdiye kadarki tüm materyalizmin (Feuerbach'ın
materyalizmi dahil) başlıca kusuru"nun insanlık ile evren arasındaki
ilişkiyi etkin ilişki olarak görmemesi olduğunu belirtiyordu. Türümüzün
tarihinde her gün düzeltime uğrayan ve türümüzün insanlaşmasına yol açan
bu ilişkiyi, gerekli araç ve gereçle donatılmış emek, toplumsal ilişkiden
ayrılması olanaksız bir durumda bulunan üretici güçlerin etkilerine
bağımlı doğanın dönüştürüm ve evcilleştirilmesi oluşturuyor. Eğer bu ana
süreç kendini sürdürmüyorsa, insanal yaşam biçimlerinden hiçbiri nesnel
olarak olanaklı bir nitelik taşıyamıyor. Bilginin tarihi, üretici güçlerin
tarihi yoluyla, hatta teorik düşünce dünya ile bu pratik ilişkinin
bilincinde olmaksızın etkinlik gösterdiği zaman bile, işte bu yüzden ona
bir temel hizmeti görüyor. Marx ve Engels'in felsefi materyalizmi
bakımından bir önerme, işte bu yüzden ancak genel olarak bilen eylemin
gerçek temellerinin bilinmemesi yüzünden kendini önsel sanabiliyor. Eğer
bütün idealizm türlerinin marksist eleştirisi radikal bir eleştiri
oluşturuyorsa, daha önceki materyalizmler gibi kurgunun dilinde, öğretisel
[doktrinel] çatışkıların alanında ayak diremediği için böyle bir eleştiri
oluşturuyor. Düşünce ile varlık arasındaki temel ilişkinin pratik ilişki
olduğunu kabul eden bu eleştiri, idealist yanılsamayı kökten
geçersizleştirdiği için radikal bir eleştiri oluşturuyor. Felsefi idealizm
insanlığı kendinden ayıran, görünüşte özerk bir "tin"in güçlerini gerekli
araç ve gereçle donatılmış emek güçlerinin karşısına, üretici güçlerin
diyalektiğinin karşısına çıkaran işbölümünün bir ürününü oluşturuyor.
Bilimsel etkinliğin bu
yanılsamaya karşı kendiliğinden güvence altında olduğunu varsaymak, her
iyi araştırıcının bu kurgusal yanılsamaya karşı bağışıklığı olduğuna
inanmak, bilimler tarihinin derslerini gözardı etmek anlamına geliyor.
Ayrımlaşma ve gelişmelerine olanak veren toplumsal işbölümünden doğan
bilimler, bilmeden bu işbölümünün damgasını taşıyor. Bir bilimin nesnesini
denetlemek ve kendi alanını incelemek için ortaya koyduğu ilkelerin,
kavramların ve modellerin doğru kullanılışı bir şey, bu bilimin kendi
olanak koşulları ile sürdürdüğü ilişkinin felsefi incelemesi bir başka
şeydir. Gerçeklikte usa yatkın bir diyalektik gizlemeyen bilgi yoktur, ama
bu kendi başına her bilimin bütün öteki bilimlerle, toplumsal pratiğin
çeşitli biçimleriyle, bilgi tarihiyle ilişkisini gerektiği gibi kavrama
araçlarını kendinde bulduğu anlamına da gelmiyor.
Ama Marx ile Engels, tam da
önselin bütün şekillerine yol verdikleri içindir ki bizim eskillik
[arkaizm] içine düşmemize, felsefi materyalizmi bilginler kenti üzerinde
kesin yetkililiğini uygulayan bir bilimler bilimi olarak incelememize
engel oluyor. Kendi temel önermesinin, yani maddenin düşünceye göre
önceliğinin geçerliğini sağlayan şey pratik olduğuna göre, felsefi
materyalizmin sürekli olarak pratik okulunda olmaması nasıl olabiliyor?
Gelişen bilimlerin dersini sürekli olarak anlamıyorsa, kendi kendini nasıl
anlayabiliyor? F. Engels'in öteki metinleri arasında, diyalektik
materyalizmin ancak bilimlerin ve tekniklerin, ancak üretici güçlerin ve
üretim ilişkilerinin tarihi ile iyice düşünülüp taşınılmış bir birlik
halinde doğup zenginleşebileceğini gösteren birkaç sayfayı da bu yüzden
unutmadık.
Ussal düşüncenin girişimleri
ve bilginin biçimleri üzerinde kendilerini sorgulayan ve genç Marx'ın ilk
ustaları olan büyük Alman filozofları, daha önce var olan bir anlığın
etkinliğini ilke olarak ileri sürüyorlardı. Bilgi yasalarının uzun öğrenim
dönemini, nesnellik kurallarının ve anlaşılırlık yapılarının yavaş yavaş
hazırlanmasını göz önünde bulundurmuyorlardı. Ussallık bir kazanım olduğu,
"kategori"lerin çekirdeği (öz, görünüş, nicelik, nitelik, nedensellik,
etkileşim vb.) hiçbir zaman tamamlanmayan bir deneyimin arınma ve
yoğunlaşması ile oluştuğu içindir ki diyalektik materyalizm ile tarihsel
materyalizm birbirinden ayrılmıyor. Hangi alanda olursa olsun, varlık ile
düşünce arasındaki ilişki hemen saydamlaşmıyor ve açığa vurulmuş
doğrulukla da karşılaşılmıyor. Her bilgi dolayımlara başvurma yoluyla
derinleşiyor; her bilgi bir süreç, her bilgi bir tarih oluşturuyor. Mutlak
içindeki göreliyi ortaya çıkarmayan bir diyalektik materyalizm, kapalı bir
kategoriler sistemi halinde donup kalırdı. Bilgi, hareket (nicel ve nitel)
olan, karşıtların birlik ve savaşımını oluşturan hareket olan bir
gerçekliğin sahiplenilmesi olduğu için, materyalist bir diyalektik eğer
tükenmez ve çelişik bir içeriğin hareketsiz bir biçimler tablosu halinde
düşünülebileceğini ilke olarak ileri sürseydi, kendini kuramsal olarak
geçersiz bir duruma getirirdi. Bilgi, kendi gelişmesi yoluyla daha önce
oluşan kategorileri yeni bir gözle düşünüp ele almaya ve yeni
kategorilerle silahlanmaya gidiyor.
Öyle sanıyoruz ki bu metinler
derlemesi, okurun hem marksist düşüncenin yaratıcı yeniliğini, hem de
evrensel kültür anlayışını, klasik felsefe kalıtını egemenliği altına alma
yeteneğini tanımasını kolaylaştıracak.
Aslında, eğer üretim
ilişkilerinin sosyalist dönüşümü Marx ve Engels'e kesin bir nitel
değişiklik, insanlığın tarihinde yeni bir çağ olarak görünüyorduysa,
sosyalizm sömürü toplumunun içinde doğan sorunların çözümü olduğu için
böyle görünüyordu. İşçi sınıfı ile bağlaşıklıkları, bu sorunları egemen
bir istencin buyruğu ile çözmüyor. İktisadi, toplumsal, siyasal ve
kültürel gelişme yasalarının kesin bir bilgisi olmadıkça, sömürü
ilişkilerini sona erdirmek, insanları toplumsal emeğin bütün güçlerinin
çokyanlı ve özgür dışavurumuna kardeşçe katan yeni tipte bir toplumu
kurmak olanaklı mıdır? Bu hem teorik hem pratik gereklikten yakayı
sıyırmak savında olmak, ütopya yoluna sapmak, kendini belli bir mekana ya
da zamana yerleştirmeyen, kendini bilmeyen bir öznelliğin yanılsamalarına
düşmek anlamına geliyor.
Eğer Marx ile Engels'in bir
düzeneğin zembereklerini bulmaktan, insanları makinenin çarklarından başka
bir şey olmadıklarına inandırmaktan gayri bir tutkuları olmasaydı, eğer
kendilerine insanlarda olanaklı olanın bilincini uyandırmak ve geliştirmek
gibi bir görev saptamasalardı, bir tarihin önceden çizilmiş çizgisini
tembelce izlemezler miydi? Devrimci savaşımın örgütlenmesi için neden o
kadar çaba harcamışlardı? Tarihsel materyalizmin kurucularına göre,
insanlar kendi tarihlerini kendileri yapıyor. Onlar yalnızca yasalarını
adım adım kavradıkları bir doğa üzerinde fethedilen maddi yaşamlarının
üreticileri olmakla kalmıyor. Birbirinden ayrılmaz şekilde, tarihsel
yaşamlarının, dünya görüşlerinin, kendi üzerlerine oluşturdukları
imgelerin üreticileri, bilim kurucuları ve düşlerin yaratıcıları da
oluyor. Marx bilinci bir gölgegörüngü [épiphénomène], çözümlemenin cerrah
bıçağına teslim edilen dayanıksız görünüş olarak incelemiyor. Diyalektik
bir çözümleme, öznelliğin biçim ve uğraklarını devrimci terimlerle
düşünüyor. Gizli bir özgürlük ile görünür belirlenimleri soyut olarak
karşı karşıya getirmiyor. Ama tarih-dışı bir insan özü üzerindeki
kurguları geri döndürülemez bir şekilde aşıyor.
Diyalektik çözümleme,
bilinçsiz işlevi bilinçsizliği korumak, yerini bilmeyen ve özünü
"toplumsal ilişkiler bütünlüğü"* olarak saptamayan bir insanlığın kendi
üzerindeki yanılsamasını izlekleştirmek ve sürdürmek olan ideolojileri
yalansızlaştırıyor.
Böyle bir çözümleme yalnız bu
ilişkilerin ortaya çıkarılmasını oluşturmuyor. Ayrıca onları bilince
almadıkları gibi gösteren ve bireyi kendinden gizleyen oyunun ortaya
çıkarılmasını da oluşturuyor. Ama bu durumun aşılmaz olmadığını da işte
böyle bir çözümleme duyuruyor. Sömürüden kurtulmuş, bireyi parçalara
ayıran, onun dehasını sakatlayan, özgünlüğü üzerine edinebildiği algıyı
saptıran işbölümünden bağışık insanlar, o zamana kadar haberleri olmadan
onları ezen ve onlara yabancı görünen uçsuz bucaksız toplumsal güçleri hep
birlikte, dayanışarak sahipleniyor. Herkesin bütün öteki insanlarla
insanallaştırılmış ilişkileri bakımından zengin insani bir bireylik
kazandığı ve insani bir bireylik yaşadığı bir varoluş tipinin yolu da
böyle açılıyor. ...
Guy BESSE
Nisan 197
|