KUTSAL AİLE
ALMAN
İDEOLOJİSİ [FEUERBACH]
KAPİTALİZM ÖNCESİ EKONOMİ BİÇİMLERİ
FELSEFE METİNLERİ
KOMÜNİST MANİFESTO VE KOMÜNİZMİN İLKELERİ
GOTHA VE ERFURT PROGRAMLARININ ELEŞTİRİSİ
SÖMÜRGECİLİK ÜZERİNE
ANARŞİZM ÜZERİNE
DİN ÜZERİNE
DOĞU SORUNU [TÜRKİYE]
SEÇME YAZIŞMALAR 1
SEÇME YAZIŞMALAR 2
YAZIN VE SANAT ÜZERİNE 1
YAZIN VE SANAT ÜZERİNE 2
KOMÜNİST PARTİ MANİFESTOSU
BASIN SÖYLEŞİLERİ
SÜRGÜNDEKİ BÜYÜK ADAMLAR
NÜFUS SORUNU VE MALTHUS
SEÇME YAPITLAR
1
SEÇME YAPITLAR 2
SEÇME YAPITLAR 3
KADIN VE AİLE
İŞÇİ SINIFI PARTİSİ ÜZERİNE
|
KARL MARX -
FRİEDRİCH ENGELS
ANARŞİZM ÜZERİNE
SUNUŞ
N. Y. KOLPİNSKİ
SINIFSAL özü bakımından
küçük-burjuva toplumsal-siyasal bir akım olan anarşizm, 1840 ile 1860
yılları arasında oluştu. Ama kökenleri çok daha gerilere uzanır. Anarşizm
akımlarının ve eğilimlerinin çeşitliliğine ve en önemli ideologları Max
Stirner (K. Schmidt'in takma adı), Pierre-Joseph Proudhon ve M. Bakunin'in
ileri sürdükleri görüşlerin farklı olmasına karşın, bu görüşlerin ortak
olan yanı çerçevelenebilir. Bu, her şeyden önce, her türlü devlet
iktidarının yadsınması ve eksiksiz bireysel özgürlüğün propagandasıdır.
Anarşistlerin aşırı bireyciliği ve öznelciliği, kendisini yıkıma
sürükleyen büyük sanayi üretiminin gelişmesine karşı, büyük sermayenin
çıkarlarını savunan devletin sömürücü doğasına karşı ve sanayi devriminin
kapitalist biçimlerine karşı, küçük-burjuvazinin protestosunu dile
getiriyordu. Bu protesto, anarşistlerde, —kendi sınıf doğasından bağımsız
olarak her türlü kötülüğün en başta gelen nedeni saydıkları— devletin
mutlak olarak yadsınması, her türlü merkeziyetçiliğin yadsınması ve
sınırsız bir özerkliğin propagandası biçimini aldı. İşçi sınıfının siyasal
savaşımıyla, sosyalist devrimle ve proletarya diktatörlüğüyle değil de,
halk yığınlarının kendiliğinden ayaklanmasıyla, devlet iktidarının ve
bütün devlet kurumlarının derhal ortadan kaldırılmasıyla, devletin ve
sömürücü sınıfların olmadığı bir toplum yaratmaya yönelik ütopyacı düşler
bütün anarşist eğilimlerin belirleyici özelliği oldu.
Küçük-burjuva devrimci
anlayışın bir belirtisi olarak anarşizm, özellikle başlangıcında, işçi
hareketi üzerinde belirli bir etki yaptı. İşçi sınıfının yeterince
olgunlaşmaması ve savaşım deneyimi olmaması, işçi hareketinin bağrında,
devletin yadsınmasını toplumsal anlaşmazlıkların barışçıl yoldan çözüme
bağlanması propagandasıyla bağdaştıran prudonculuk, aşırı-devrimci
lafebeliğiyle bakunincilik ve daha sonra, işçi sınıfı savaşımını ekonomik
savaşıma indirgeyen ve siyasal partilerin rolünü ve önemini yadsıyan
anarko-sendikalizm gibi kendine özgü eğilimlerle kendini gösteren anarşist
ideolojinin ortaya çıkışının nedenleri oldu. Öte yandan, bazı anarşist
tezler, özellikle de taktik tezler, işçi sınıfı partilerinin programlarına
sızdı ve marksist partilerin bağrında, her zaman reformizm ve revizyonizm
kadar ağır, ciddi bir tehlike olan "sol" sapmaların ortaya çıktığı
görüldü.
Devrimci düşüncenin yerine
dogmatik tümceleri, gerçek bir proleter örgütlenmenin yerine sekterliği,
nesnel etmenlerin bilinçli incelenmesine dayanan düşünerek varılmış bir
taktik yerine, iradeci görüşlerden kaynaklanan serüvenciliği ve ensonu
toplumsal gelişmeyi düzenleyen yasaların bilimsel bir çözümlemesi yerine,
tam bir bireysel özgürlük üzerine kurulu birtakım ütopyacı düşleri koyan,
proletaryaya düşman bu teori, her zaman uluslararası işçi hareketine zarar
vermiştir. Bütün bunlar, marksizmin kurucularının, sonra da Lenin'in,
anarşist ideolojinin her çeşidine karşı, bu ideolojinin işçi sınıfı
üzerindeki etkisinin her çeşidine karşı nasıl bir şiddetle savaştıklarını
açıklar.
Anarşistlere karşı, Marx ve
Engels'in birlikte yazdıkları Enternasyonalde Sözde Bölünmeler adlı
yapıtta yer alan şu sözlerin üzerinden yaklaşık olarak yüzyıl geçti:
"Her yeni tarihsel aşamada,
eski yanılgılar, bir an için yeniden ortaya çıkar."*
Anarşizm, daha o zaman, bir
"eski yanılgı" olarak betimlenmişti, o zamandan bu yana geçen yıllar da,
Marx ve Engels'in düşüncesini doğrulamıştır: her ne kadar bilimsel planda
anarşizmin çürüklüğü, hatalı strateji ve taktiği, anarşist anlayışların
devrimci proletarya hareketine ve her kurtuluş savaşına doğrudan verdiği
zarar, Marx ve Engels tarafından açıklanmış ve gündelik savaşımın
pratiğiyle doğrulanmışsa da, eski yanılgılar, insanlığın zihinsel
gelişmesi, toplumsal düşünce alanında olduğu kadar devrimci kavga alanında
da durmadan yeniden ortaya çıkıyorlar.
Marx ve Engels'in yapıtları
gösteriyor ki, bilimsel komünizmin doğuşu ve biçimlendirilmesi, daha sonra
anarşist anlayışlar sistemini oluşturan düşüncelerin kıyasıya bir
eleştirisiyle ve bu düşünceler ile araya bir sınır çekilmesiyle birlikte
olmuştur.
Marx ve Engels, kendi dünya
anlayışlarını geliştirirken, tarihte halk yığınlarının kesin rolü
düşüncesini ve proletaryanın dünya çapındaki tarihsel rolünün
toplumsal-ekonomik etkenlere bağlı olduğu düşüncesini ileri sürerken,
doğal olarak, o zamanın radikal Alman aydın çevresinin temsilcilerinden
birçoğunda görülen öznel idealizmi ve bireyciliği sıkı bir eleştiriden
geçirdiler. Küçük-burjuva "sol" eğilimler ile kesin ayrım, proletaryanın
devrimci dünya anlayışına düşmanlığını günışığına çıkarma, Alman
İdeolojisi'nde ortaya konmuştur. Marx ve Engels, kendi görüşlerini açıkça
biçimlendirmek ve bu görüşleri mevcut felsefe sistemlerinin karşısına
çıkarmak isteği yanında, M. Stirner'in, Ekim 1844'te, Biricik ve Özelliği
adlı kitabının ve birçok yazısının yayınlanması karşısında, bu yapıtı
yazma gereğini duydular. Stirner'in kitabı, anarşizmin ideolojik bir akım
olarak ortaya çıkışının belirtisiydi ve anarşizm inancını topluca
açıklamaya çalışıyordu. Alman İdeolojisi, anarşizm de dahil çeşitli
felsefi sistemlerle keskin bir polemik içersinde özümsenen yeni dünya
görüşünün, materyalist tarih anlayışının ilk sistemli açıklaması oldu.
Yeni dünya anlayışını ortaya koyarken, Marx ve Engels, Stirner'in
fikirlerini tam bir eleştiriden geçirdiler. İnsanlığın gelişmesini
belirleyen gerçek yasalara karşı olan idealist kurguların düzmece olduğunu
ortaya koydular. Stirner'e karşı, Marx ve Engels belirttiler ki,
"İnsanlar, her zaman, insanın kendi düşündüğü/tasarladığı özgürleşme
düzeyine değil, üretken güçlerin olanak sağladığı ve izin verdiği özgürlük
düzeyine ulaşırlar."*
Anarşizmin özünde bulunan
aşırı bireyciliğe karşı, Marx ve Engels, proletaryanın, devrimci
eylemleriyle dünyayı dönüştürecek ve toplumu, her bireyin yeteneğini
uyumlu bir biçimde geliştirmesinin en elverişli koşulları bulacağı
komünizmin kuruluşuna götürecek tarihsel görevi olan tek sınıf olduğu
tezini kanıtlarıyla tartıştılar. Bu konuda şöyle yazıyorlardı: "Gerçek
ortaklaşalıkta, bireyler, ortaklıklarıyla birlikte, aynı zaman içinde, bu
ortaklık sayesinde ve bu ortaklıkta kendi özgürlüklerini elde ederler."**
Alman İdeolojisi, Stirner'in görüşlerinin sahte devrimciliğine bir darbe
indiriyor ve anarşizmin sınıfsal köklerini çırçıplak açığa çıkarıyordu.
Marx ve Engels, devrimci
çalışmalarına başlar başlamaz, çabalarını, işçi hareketinin öncüsü olan
temsilcilerini biraraya toplamaya ve onları bilimsel bir teori ile
silahlandırmaya, yani bir proletarya partisi yaratmaya yönelttiler. Bu
tarihsel görevin yerine getirilmesi de, büyük ölçüde, "sol" sekterliğe
karşı, anarşist fikirlere karşı yürütülen savaşıma ve işçi sınıfı
hareketinin bölünmesini ve yalıtılmasını altedecek çabalara bağlıydı. Marx
ve Engels, kurdukları ilk proletarya örgütü olan Brüksel Komünist İletişim
Komitesinden başlayarak, anarşist ideolojinin bütün belirtilerine karşı,
yani devrimin kendiliğinden bir ayaklanma olabileceği fikrine karşı,
proletarya için siyasal savaşımın gereğinin yadsınmasına karşı, ilkel
eşitlikçi komünizm fikrine karşı durmaksızın savaştılar. Özellikle
dogmacılığa, devrimci her etkinlikten önce gerçeklerin bilimsel bir
çözümlemesinin gereğinin yadsınmasına, yığınlara karşı küçümseyici tutuma
sert bir biçimde karşı çıktılar. Brüksel Komitesinin bir toplantısında söz
alan Marx şöyle diyecekti:
"Bilimsel kesinlikte düşünce
ve pozitif bir öğreti olmadan, işçilere seslenmek, vaız oyunu oynamaktır;
bir yanda vahye gelmiş bir peygamber, öte yanda onu ağzı açık dinleyen
eşekler bulunduğunu varsayan hilekarca boş bir oyun. ... Bilisizlik hiçbir
zaman kimsenin yardımına koşmamıştır!"*
Proudhon'un görüşlerine karşı
yazılan Marx'ın Felsefenin Sefaleti yapıtı, küçük-burjuva sosyalizmine
karşı savaşımda ve bilimsel komünizmin propagandasında önemli bir yer
tutar. Marx, Proudhon'un reformcu fikirlerini eleştirirken, dikkatini,
onun anarşist görüşlerinin eleştirisi üzerinde, özellikle de işçilerin
grevci savaşımı karşısında, onların maddi koşullarını iyileştirmek için
verdikleri savaşım karşısında benimsediği olumsuz tutum üzerinde
yoğunlaştırmıştır. Marx, Proudhon'un fikirlerinin —bu barışçı anarşizm
çeşidinin— bilimsel bir dünya anlayışına kesinlikle karşı olduğunu
göstererek, aynı zamanda, her küçük-burjuva sosyalizmin ayırdedici
özelliği olan dogmacılığı eleştirir.
Marx ve Engels'in, 1848-1849
devrimi sırasında Komünistler Ligasındaki ve Neue Rheinische Zeitung
yazıkurulundaki çalışmaları işçi hareketinin gelişmesinde başlıbaşına bir
çağ açmış, bilimsel komünizmin işçi hareketi ile kaynaşması yolunda önemli
bir aşama yaratmıştır. Bu çalışmalar, büyük bir bölümüyle "sol" sekterliğe
ve "sol gevezeliğe" karşı savaşımlardır. Komünistler Ligasının kuruluşu
bile, çalışanların eski örgütlenme biçimleriyle, gizli grup ve mezhepler
geleneğiyle ilişiğin kesilmesini gösteriyordu. Bu kopma daha Liganın
tüzüğü üzerinde yapılan tartışmalarda görüldü. Tüzük, ilk kez, o zamana
kadar işçi örgütlerine ve sosyalist örgütlere kılavuzluk eden ilkelerden
büsbütün ayrı, bilimsel komünizmin ilkelerine uygun örgütlenme ilkeleri
üzerine oturtuldu.
Marx ve Engels, burjuva
demokratik dönüşümler karşısında proletaryanın tutumuyla, çağın tarihsel
koşulları karşısında, burjuva demokratik devrimde proletaryanın rolü ve
yeriyle ilgili "sol" sekter fikirlere karşı güçlü bir savaşıma girişirler.
Yazılarında, Marx ve Engels, burjuva dönüşümleri sonuna dek götürmeyen,
toplumun demokratik örgütlenmesini gerçekleştirmenin, işçi sınıfının
çıkarına olduğunu açıkladılar, işçi sınıfını demokratik kampın geri kalan
kesiminden yalıtmak girişimlerine kesin olarak karşı çıktılar.
1848-1849 devriminin
yenilgisinden sonra, "sol" sekter fikirlere karşı savaşım daha büyük bir
önem kazandı. Marx, durumu, devrimci savaşıma dayatılan bir ateşkes olarak
düşündüğünden, öncü savaşçıları bilimsel komünizm bayrağı altında
toplamak, gericiliğin başarısı nedeniyle yitirilen ilişkileri yeniden
kurmak ve çoğaltmak, gelecekteki savaşlar için devrimci kadroları
örgütlemek ve hazırlamak gerektiğini ileri sürüyordu. Bu koşullarda,
serüvencilik, varolan gerçek durumu gözönünde bulundurmayı reddetmek, işçi
hareketine verilen zararı son derece artırmaktan başka bir şey yapamazdı.
Marx ve Engels, küçük-burjuva komplocuları devrimin simyacıları diye
nitelendiriyorlardı, bunların yığınların devrimci savaşımını örgütlemek
yerine tek başlarına bireylerin ileri-geri hareketleriyle devrimci sürecin
zorla hızlandırılmasını amaç edindiklerini ortaya koyuyorlardı. Marx ve
Engels, Komünistler Ligası içinde bu taktiği tutan Willich ve Schapper'in
"sol" fraksiyonlarına karşı direngen bir savaşım yürütüyorlardı. Taktiğe
ilişkin ayrılıklar, tartışmaların gösterdiği gibi, derin teorik
anlaşmazlıklardan ileri geliyordu. Willich, belirli maddi öncüllerin
komünizmin gelişini hazırlamasının zorunlu olduğunu, komünist kuruluşa
geçmeden önce burjuva demokratik dönüşümler sorununun çözümlenmesi
gerektiğini reddediyordu. Marx, "sol" sekterlerin devrimin karmaşık ve
uzun soluklu bir süreç olduğunu kavrayamamaları ile toplumsal ilerlemeyi
belirleyen temel yasaları bilmemeleri arasındaki bağlantıyı göstererek
şöyle diyordu:
"Manifesto'nun evrensel
fikirleri yerine, Alman zanaatçılarının ulusal duygularını okşayan Alman
ulusal görüşleri sunuluyor. Manifesto'nun materyalist anlayışı yerine,
idealist anlayışlar ileri sürülüyor. Devrimde, başta gelen, gerçek
ilişkilerin yerine, irade konuyor. Biz, işçilere, 'varolan koşulları
değiştirmek ve egemen olma yeteneğini kazanmanız için belki de daha 15, 20
ya da 50 yıl sürecek bir iç savaştan geçmeniz gerekebilecektir,' diyoruz,
onlar ise, 'ya derhal iktidarı ele geçirmeliyiz, ya da gidip uykuya
yatabiliriz' diyor."*
Anarşizme karşı savaşım,
Birinci Enternasyonal içinde yeni bir güç kazandı. Proletaryanın ilk
uluslararası kitle örgütü olan Uluslararası Emekçiler Birliğinin eylem
yılları dünya işçi hareketi tarihinde bir dönüm noktası oldu. Bu yıllar
boyunca, bilimsel teori ile yığın hareketi arasındaki ayrılık konusunda
çok büyük bir adım atılmış, proletarya partilerinin kurulmasına olanak
sağlayan ideolojik ve örgütsel temeller hazırlanıp geliştirilmiştir.
Birinci Enternasyonal, Birliğin kurucuları ve tartışma götürmez önderleri
olan Marx ve Engels'in, anarşist ideolojinin bütün türlerine karşı
yorulmak bilmez savaşımları sonucu, Birliğin devrimci çoğunluğu ile
anarşist örgütleri, örgütsel planda tam ayıran bir sınır çizilmesine varan
savaşım sonucu, bu tarihsel görevi yerine getirebildi.
Birinci Enternasyonalin ilk
yıllarında, anarşizm, Birliğin içinde henüz özerk bir hareket olarak
oluşmamıştı. Proudhon'un anarşist fikirlerini reformcu ütopik fikirlerle
birleştiren Fransız izleyicileri, Belçikalı kolektivist prudoncular ve
Enternasyonalin İsviçreli üyelerinin bir bölümü, anarşist düşünceleri
paylaşıyorlardı. Hepsi de, devleti, anarşistçe, her türlü kötülüğün baş
nedeni olarak yorumluyorlar, siyasal savaşımın gereğine karşı çıkıyorlar,
işçi hareketi için ulusal kurtuluş savaşımının önemini nihilist bir
biçimde yadsıyorlardı, vb.. Enternasyonalin daha ilk kongrelerinden
başlayarak, yerel şubelerde girişilen tartışmalarda anarşist nitelikte pek
çok düşünce yenilgiye uğradı. Proletaryanın savaşımındaki ilerleme, aynı
biçimde, Marx'ın, bu deneyimi, ideolojik savaşımın ve kitlelerin
eğitilmesinin temeli olarak genelleştirmesi, bu yenilgide kesin bir etken
oldu.
Anarşizme karşı savaşım, bu
tür küçük-burjuva düşüncelerin tehlikesinin gittikçe artmasına,
Enternasyonalin bağrında bilimsel komünizmin yeni bir düşmanının,
bakuninciliğin ortaya çıkmasına bağlı olarak güçlendi.
Marx'tan önce küçük-burjuva
sosyalizmin bir çeşidi olan bakunincilik, anarşist fikirlerin en belirgin
taşıyıcısı oldu. Bakunin, teorisinde, köleliğin kaldırılmasından sonra
Rusya'nın geri kalmış ekonomik koşullarını ve Batı Avrupa'nın daha az
gelişmiş ülkelerinin ekonomik koşullarını dile getirdi, bu da
bakuninciliğe uluslararası bir özellik kazandırdı.
Bakunin'in anarşizmi, çeşitli
burjuva partilerin politikacılarına karşı güvenlerini yitirmiş, ama
örgütlü bir sınıf savaşımına götürecek yolu bulamamış, ezilmiş ve umutsuz
halk yığınlarının, köylülüğün ve kent küçük-burjuvazisinin ruhsal
eğilimlerini dile getiriyordu. Böylece, eşitsizliğin, baskının ve
sömürünün keskin eleştirisi, sosyalizmin ateşli savunusu, ve dünya devrimi
ve eski toplumun tüm kurumlarının yıkılması çağrısı, hepsi, aşırı
bireycilik vaazlarıyla, toplumun bireye karşıt olduğu savlarıyla ve birey
için mutlak özgürlük ve tüm otoritenin, boyun eğmenin ve disiplinin
ortadan kaldırılması istemleriyle yanyanadır.
Daha başlangıçta,
bakunincilik, bilimsel komünizme, onun teorisine ve taktiğine karşı açıkça
düşman bir tutum takınır. Bakunin ve onu izleyenler ilkin, marksizmin
etkisine karşı savaşmayı ve Enternasyonalin yönetimini ele geçirmeyi iş
edindiler; bu amaçla bakuninci örgütler kuruldu: kendi özerk programını ve
tüzüğünü tümüyle koruyarak Enternasyonalden yana olan sosyalist
demokrasinin uluslararası İttifakı ve Birlik içinde yıkıcı gizli bir
çalışma yürüten Gizli İttifak. 1868'de, İttifakın kurulması ile birlikte,
Enternasyonal, keskin bir ideolojik savaşıma sahne oldu; bu süre boyunca
Marx ve Engels, bakuninciliğe karşı saldırıya geçerek bütün anarşist
görüşler sistemini, stratejisini, taktiğini tutarlı ve sistemli bir
biçimde eleştirdiler, bakuninciler bölücü eylemlerini ortaya koydular, ve
bakuninciliğin, işçi hareketi ile hiçbir ilişiği bulunmayan küçük-burjuva
niteliğini gözler önüne serdiler.
Marx ve Engels'in
eleştirilerinin niteliği üzerinde önemle durmak yerinde olur:
anarşistlerin keskin, kestirip atan açıklamalarına ve kurgul (speculative)
tezlerine, dogmatizmlerine ve idealizmlerine, olguların, işçi hareketi
deneyiminin somut bir tahlili ile karşı çıktılar (Paris Komünü deneyiminin
incelenmesinin bu konuda pek büyük bir önemi oldu) ve yığınların devrimci
savaşımının diyalektik yasalarını belirlediler. Devrimci lafazanlığın
karşısına, dünyanın devrimci dönüşümünün ortaya koyduğu temel sorunların
bilimsel bir çözümünü koydular.
Marx ve Engels, anarşistlerin
proletaryanın savaşımından ulusal kurtuluş hareketini ayırmak istemelerini
eleştirdiler, ve ezilen halklarla metropollerin işçi sınıflarının
savaşımlarının tek bir devrimci dalga halinde aynı yöne doğru kabarması
gerektiğini, proletarya işe karışmadıkça köklü bir çözüme ulaşamayacak
olan ulusal sorunun çözülmesinin, kendisi için önemli olduğunu
kanıtladılar.
Marx ve Engels, işçi sınıfı
ile köylülüğün ittifakının gerekliliğini, köylülüğü sosyalist devrime
birleştirme sorununun ve özellikle de köylü ekonomisini sosyalist
ekonomiye dönüştürmenin bütün karmaşıklığını açıkladılar. Öte yandan,
köylülüğün çıkarlarına karşılık veren tek yolun burada olduğunu ortaya
koydular. İşçi sınıfının devrimci ruhuna karşıt olarak, köylülerin
devrimci ruhunun ülküleştirilmesine, aynı zamanda, devrimden hemen sonra
kararnameyle kırsal alanlarda sosyalist dönüşümün olanaklı olduğunu
savunan iradeci bildirilere bir darbe vuruldu.
Marx ve Engels, proletaryanın
her türlü, ekonomik, siyasal, ideolojik savaşım biçimlerinin önemini ve
aralarındaki bağıntıyı aydınlığa kavuşturdular, bunlardan herhangi birini
savsaklamanın işçi sınıfını pasifliğe mahkum etmek olduğunu ve bunun,
aşırı-devrimci sözlerle çeşnilendirilse bile, gerçekte, toplumun devrimci
yeni bir dökümü için savaşımdan vazgeçmek demek olduğunu gösterdiler.
Marx ve Engels,
anarşistlerin, devrimin ilk adımı olarak "devletin kaldırılması", bütün
otoritelerin yıkılması ve vazgeçilmez bir koşul olarak merkeziyetçiliğin
tümüyle ortadan kaldırılması üzerine olan dogmalarının tutarsızlığını
gösterdiler. Bütün bu teorilerin karşısına, devletin doğasının ve özünün
materyalist bir tahlilini burjuva devlet makinesini kırmanın ve onun
yerine geçici dönemin devleti olarak proletarya diktatörlüğünü koymanın
gerekliliği tezini çıkardılar. Siyasal devletin erime aşamasını,
proletarya diktatörlüğünün geçici niteliğini belirten Marx ve Engels,
özellikle büyük toplumsal üretimi yönetmenin gereğini gözönünde tutarak,
geleceğin komünist toplumunun devlete ilişkin biçimlerinden sözettiler.
Onlar, proletarya diktatörlüğünü saf ve basit bir zor olarak tasarımlayan
anarşistlerin tersine, başlıca işlevi yeni bir toplum kurmak olan
proletarya diktatörlüğünün yaratıcı yönlerini vurguladılar. Birinci
Enternasyonal süresince anarşistlerle yapılan polemik içinde devrimci
güçlerin örgütlenme biçimleri sorunu, en başta da her ülkede bağımsız
siyasal işçi partileri kurma gereği sorunu, proletarya savaşımının biçim
ve yöntemleri sorunu başlıbaşına bir yer tutar. Bu sorunlar, 1871 Londra
Konferansının ve Enternasyonalin Lahey Kongresinin (1872) çalışmalarının
en önemli noktası oldu. Konferansta, tartışmalar sırasında, Marx ve
Engels, Paris Komünü deneyimine dayanarak, siyasal savaşıma girişmenin ve
partiler kurmanın gereğini yadsıyan ve bu partilerin yerini mesleki işçi
birlikleri ile doldurmak isteyen anarşistlerin görüşlerinin yanlış
olduğunu kanıtladılar. Londra Konferansında, 21 Eylülde, yaptığı ünlü
konuşmasında Engels şöyle diyordu:
"Biz sınıfların
kaldırılmasını istiyoruz. Bu amaca ulaşmanın aracı nedir? Proletaryanın
siyasal egemenliği. ... Ama devrim, en üstün siyasal eylemdir; devrimi kim
istiyorsa onun aracını da, yani devrimi hazırlayan, işçileri devrim için
eğiten siyasal eylemi de istemek zorundadır. ... Ancak yapılması gereken
siyaset işçi siyasetidir; işçi partisinin, herhangi bir burjuva partisinin
kuyruğu olarak değil, ama kendi amacı, kendi siyaseti olan bağımsız bir
parti olarak kurulması gerekir."*
Marx ise, Engels'in
düşüncesini tamamlayarak şöyle diyordu:
"Hükümetlere şunu
açıklamalıyız: Biz, sizin, proleterlere karşı yöneltilmiş bir silahlı güç
olduğunuzu biliyoruz; biz, size karşı, olanak bulunduğu sürece barışçıl
araçlar, ve kaçınılmaz olduğu zaman da silah kullanacağız."**
Marx ve Engels'in bu
müdahaleleri, siyasal savaşımın anarşistçe yorumuna, devrime karşı iradeci
tutuma, proletarya diktatörlüğünün yadsınmasına bir darbe indiriyordu.
Proletarya partilerinin kurulması zorunluluğunu ilan eden, ve partinin
örgütlenme biçimlerine ve stratejisine ilişkin ilkesel tezlerin taslağını
yapan 1871 Konferansının, sonra da Lahey Kongresinin kararları, anarşizme
karşı savaşımın ideolojik temellerini oluşturdu. Bu kararlar, ana
çizgileriyle, işçi hareketinin bütün bir gelişme dönemi boyunca
görevlerinin neler olduğunu belirlediler.
Savaşım, yalnızca teorik
sorunlarla sınırlı değildi. Bakuninciler, Marx ve Engels'in bıkıp
usanmadan gösterdikleri çaba sonucu işçi hareketi içinde giderek daha
büyük bir yankı bulan ve önemli bir bölümüyle Enternasyonalin
örgütlenmesinin temelini oluşturan proletarya partisi anlayışının
ilkelerine karşı olduklarını açıkladılar. Bakuninciler, bu yeni,
proleterce örgütlenme biçimlerinin araştırılmasına, eski, küçük-burjuva
gizli derneklerle ve Bakunin'in kendisinin bile "cizvit tarikatı" ile
karşılaştırdığı örgütlenme yöntemleriyle karşı çıkıyorlardı. Bu,
yığınların devrimci bilincine karşı inançsızlıktan kaynaklanan, bir çeşit
yığınlara karşı tamamıyla sorumsuz ve yukardan, gizli bir merkezden gelen
emirlere kölece boyun eğmiş bir bürokrat görevliler organizması yaratmak
için yığınsal işçi örgütlerini toptan yıkmaya kalkışma girişimiydi.
Bakuninciler, bütün bunları,
Enternasyonalin bağrında, daha önceden kurulmuş örgütlerden yararlanarak
ve Enternasyonalin işçiler arasında saygınlığı olan bayrağına sarılarak
gerçekleştirmeye çalıştılar. Birliğin örgütlenme ilkelerine karşı
saldırıya geçtiler, Marx ve Engels bir yandan bakunincilerin ipsiz-sapsız
teorik safsatalarını eleştirirlerken bir yandan da bu ilkeleri savunmayı
görev edindiler. Marx ve Engels, özellikle bir Gizli İttifakın varlığını
öğrendikten sonra (Nisan 1872) kitaplarında ve mektuplarında
bakunincilerin bölücü davranışlarının niteliğini açıklamaya büyük bir yer
verdiler; tanımlarında örnek olarak "sol" sekterliğin karakteristik
savaşım yöntemlerini gösterdiler. Özsel olanı, yani bakunincilerin,
bilimsel komünizme düşman tüm güçlerin birleştirilmesi yolundaki
çabalarını devrimci sözlerle maskelemeye çalıştıklarını vurgularken şöyle
yazıyordu Engels:
"İşçi sınıfı savaşımları
tarihinde, ilk kez, bu sınıfın kendi bağrında tezgahlanmış, ve varolan
sömürü düzenini değil de, bu düzenle en enerjik bir biçimde savaşan
Birliğin kendisini yıkmaya yönelik bir gizli komployla karşılaşıyoruz. Bu,
proletarya hareketinin kendisine karşı kurulan bir komplodur."*
Marx ve Engels, anarşizmi
eleştirirken, bakunincileri, işçi hareketine anlaşmazlık, bölücülük
tohumları saçmakla ve sağlanmış olan birliğe, proletaryanın zaferlerinin
en önemli güvencelerinden biri olan bu birliğe karşı davranmış olmakla
suçluyorlardı.
Gizli İttifakın
davranışlarını nitelendirmek için Marx ve Engels şöyle yazıyorlardı:
"İşte bir dernek ki, en aşırı
anarşizm maskesi altında, darbelerini, mevcut hükümetlere karşı değil de,
kendi katı geleneğini ve yönetimini kabul etmeyen devrimcilere karşı
yöneltiyor. ... İşçi sınıfının uluslararası örgütünün saflarına sızıyor,
ilkin boyun eğdirmeyi deniyor, planının başarısızlığa uğradığını görünce
de onu dağıtmaya çalışıyor. Küstahça, kendi sekter programını ve dar
görüşlerini, bizim Birliğimizin geniş programının, büyük özlemlerinin
yerine koymaya çalışıyor; Enternasyonalin aleni (publiques) şubelerinde,
aynı yönergeye bağlı olarak kendi küçük gizli şubelerini örgütlüyor. ...
Gazetelerinde, kendi iradelerine boyun eğmeyi reddeden herkese açıkça
saldırıyorlar; saflarımızda —kendi sözleriyle— açık savaş kışkırtıcılığı
yapıyorlar. Amaçlarına varmak için her yola, her dalavereye
başvuruyorlar."*
Anarşist ya da
sosyal-demokrat çeşitli eğilimlerden tarihçiler, birçok kez, Marx ve
Engels'i, yazılarında, özellikle de "Sosyalist Demokrasinin İttifakı ve
Uluslararası Emekçiler Birliği"nde kendi görüşlerini kabul etmeyenlere
karşı fiziksel zor kullanmayı da içeren bu "araçlar"ı, aldatmacaları ve
yutturmacaları açıklamış olmakla kınamışlardır. Gerçekten de Marx ve
Engels, devrimci sözlerin ardındaki anarşist yöntemlerin, mantıklı olarak,
proletaryanın devrimci olanaklarına olan inançsızlıktan ileri geldiğini,
bu yöntemlerin "sol" sekter düşünceler sisteminin meyvesi olduğunu ve
küçük-burjuva doğasıyla açıklandığı olgusunu meydana çıkarmayı
başarmışlardır. Birinci Enternasyonalin Lahey Kongresinde marksizmin
program ve örgütlenme ilkelerinin açıklanmasıyla ve Marx ve Engels'in
örgütlenme planı üzerinde, anarşistlerle aradaki sınırı belirleyen
çizginin çekilmesini bağlamayı başarmalarıyla işçi sınıfı hareketi,
sürekli, kararlı ilerlemesinin güvencesi olan ciddi bir başarı
göstermiştir.
Bununla birlikte, Birinci
Enternasyonal içinde kazanılan başarı gene de anarşizme ve "sol"
sekterliğe karşı girişilen savaşımın sona erdirildiği anlamına gelmiyordu.
I. Enternasyonal süresince, Marx ve Engels, nasıl azçok geniş bir hareket
olarak anarşizmle çarpışmışlarsa, daha sonra da yeni bir görüngüyle,
anarşist ideolojinin sosyal-demokrat partilerin üyeleri üzerinde
oluşturduğu etki ile ve bu partilerin içinde "sol" sekter grupların ortaya
çıkmasıyla (Alman sosyal-demokrat partisi içindeki "Gençler" gibi), bazı
parti militanlarının anarşist yanlışlarıyla yüzyüze gelmişlerdir.
Sosyal-demokrat partilerin ve İkinci Enternasyonalin çalışmalarını yöneten
Engels, "sol" sekterlik ve "sol" oportünizm tehlikesine karşı uyarıda
bulunmuş, üstün geldikleri takdirde bu parti üyelerinin
serüvenciliklerinin ve iradeciliklerinin "milyonlarca üyesi olan en güçlü
bir partiyi bile ona düşman olan tüm çevrelerin haklı gülüşleri ortasında
yıkmak"* gibi bir tehlike taşıdıklarını vurgulayarak belirtmiştir.
Engels, bu "teorilerin"
bilimsel komünizmle ortak hiçbir yanları olmadığına işaret etmekten bıkıp
usanmıyordu.
N. Y. Kolpinski
|